04 Nisan 2012

AS-Genden Karagöz Enden Hacivat (6)


ENDENKA:
Bir dinletmediniz be şu öyküyü keyifli keyifli! Aşka susamışız şurda, sular da zehirli pet şişeli!

AYKANKA da kaydı billahî, dünya oldu tahtaravalli. Siz dinlemezseniz dinlemeyin, o da KENANKA’ya anlatır halini bundan kelli. Hah işte, iyi insan lâfının üstüne gelirmiş. KENANKA kapıda, elinde bir demet çiçek; siz deyin yasemen, hayaller desinler hanımeli...


Bütün eller havaya, Kenanlar ayrı sofraya. Et olmasın aman, gider bütün zahmetler Marduk’un kahve krallığına. İki gözle bakan hiçbir canlı giremez KENANKA’nın karnına. Kimse vurmasın tekmeyi denizatının bile sırtına...

AYKANKA:
Guten tag, KENANKA, elveda mı dedin yoksa Almanya’ya. Hasret mi kaldın oralarda Amasya elmasına?
KARAGÖZ:
Elmas Hanıma ne olmuş? O da mı olmuş rahmetli, bizim BURAM BURAM HASRET gibi?
AYKANKA:
Yok yok, adını değiştirmiş, Elmas olmuş Elenore!
KENANKA:
İyi dalga geçtiniz dostlar benimle. Çağırdınız geldim telepatiyle. Vejeteryen beslenmeye hep bakarım sempatiyle...
KARAGÖZ ABLA:
Senin koca kedi tırmalamıştı beni koca patisiyle. Pek severdin
yaşamayı sen, kediyle köpekle. Hâlâ öyle misin?
AYKANKA:
Öyle ya da böyle, KENANKA beni dinlemeye geldi bütün benliğiyle.
Siz kıl oluyordunuz ya benim hayal ürünlerime...
KARAGÖZ:
Bırak da önce tartışalım bari KENANKA’yı gül gibi hayatından kesitlerle.
Sen bir başlarsan GDOcan sarhoşu olur bütün hayaller küfede...
AYKANKA:
Benim ayol hep burada olan sizlerle. Beni bir dinleseydiniz hakkıyle!
GENDENKA:
Kankalar kapışmasın, dostluklar aşınmasın; bizde kulaktan çok ne var, telekulak mağdurları yatışsın...
KENANKA:
Çağırdın geldim AYKANKA. Çeviriler beni bekler, boş lâfa klavye bastırma. Neler var torbanda, şöyle bir salla!
AYKANKA:
Valla bunlar kurbanlığa yapmadılar bana yaptıklarını. Biraz abartıyorum ama, onlar da göz ardı ettiler sanatçı damarımı...
HACİVAT:
Herkese lâzım bir şamar oğlanı. Bizim kasaba kestirmeli kıvırcık kurbanlığı. Sandıktan çıkarmalı bayramlık urbaları, parlatmalı rugan ayakkabıları!

AYKANKA:
Benim kurban yazsın size alaturkadan muvaşşahı, alafrangadan akrostişin şahını:

Kaçamam bağlıyım
Ugh acır valla canım
Razıyım çifte koşsunlar
Buzağımdan ayırmasınlar
Azamam imanlıyım
Namerdim seversem deli danayı
La ilahe illallah dedirtmem
Iskalatırım bıçağı
Katilsiniz siz be Allah’ın dayaklıkları...

Bunları söyleyip, kaçar gider AYKANKA ardında bir mektupla. Bütün hayaller oturup kaşık sallar kurban kavurmaya. KENANKA yutkunmaz, limon sıkar ot aşına.

Hayaller oturuşur yuvarlak masada. Kral Arthur ve şovalyeleri ayakta kalır, çeker giderler ava. Herkese karanfilli şerbet dağıtır hizmetçi kız Havva. İrmik helvası kavurur Rabia. Çam fıstıkları bayatlamıştır, atılır serçelere. Kuş üzümleriyle idare edilir, komşunun duluna verilir fitre. Bekâr kızlar dama çıkarlar, ‘âdetiniz kurusun mavvv’ diye bağırmaya.
HACİVAT başlar AYKANKA’nın mektubunu okumaya...

“Son üç aydır...”

İlk üç satıra bile gelmeden şangırr! Havva kırar bardakları. Rabia kurtarır tabakları, altları Çin porseleni damgalı. Derken tiz bir bağırtı. Kanıyordur Havva’nın parmakları. Ay, kan görmeye dayanamaz KARAGÖZ’ün hanımı. Şakk düşer bayılır, bu nasıl iştir, saniyede ayılır. HACİVAT sürdürür okumayı...

“Son üç aydır kendimi pek iyi hissetmiyorum. Yazmak isteyip de yazamama hastalığına tutuldum...”

KARAGÖZ ABLA:
Ayamama hastalığı da neymiş, anlar mı acep bizim üfürükçü Memiş? Şu AYKANKA da ne dantelmiş, annesi telle gergef işlermiş...
KARAGÖZ:
Ne yemiş, ne yemişse HACİVAT’ın dili şişmiş, hemen üç kulhuvalla bir elham okumuş Memiş...

HACİVAT:
Dilim değil, yüreğim şişti. Bizim kankalar yazarlıkta pişti. AYKANKA’yla KENANKA olsunlar aynı hayalde pişti. Birlikte Kankaname yazmak tam onlara göre bir işti...
KENANKA:
Namenameyle olalım biz âllâme, ben gidip getireyim size bir cilt Seyahatname...
KARAGÖZ:
Yok bizim buralarda yetimhane. Biz suretler yazacağız upuzun bir Öksüzname...
GENDENKA:
Kim sokarsa elini taşın altına, o ödesin faturayı matbaaya...
ENDENKA:
Ay nereye kayboldu şu AYKANKA! Ne güzel aşk iksiri verecekti sevabına. Ah içim yandı, bir doğal maden suyu getiriversin Rabia!
RABİA:
Sodalısı var gaz basmalı; yarısı içilirse hemen ağzı kapatmalı...
KARAGÖZ ABLA:
İçmemeli yapay gazlı olanı, kemiklere oyuk atanı. Suyunu çıkar iç elmayı, havucu, narı...
ENDENKA:
Nar oldu içim, şimdi patlayacağım, bin bir taneyle o biçim! AYKANKA’yı okuyalım, sönsün biraz hararetim!
KARAGÖZ:
Ne, hakaret mi etmişim AYKANKA’ya. İki gözüm sürmelensin, böyle bir şeye sıvadıysam paça! Ne alıngan oldu bu suretler, sanki insanlardan gen yürüttüler!
HACİVAT:
Bizim gen haritasını da çürüttüler. Baksana burulduk, borçzedeler gibi angut olduk. Kasvetli selvi olduk, sallandık durduk...
KARAGÖZ:
Durduk yerde tatsızlık çıkarma da oku şu mektubu, ya da ölçeyim gel senin boyunu...
HACİVAT:
Tamam tamam, celâllenme, rezil olmayalım elâleme! KENANKA bilmez, belki alınır bu hallere...
KARAGÖZ:
Kaçın kurrası o, bilmez mi hiç! Sen bilmezsen bilir bizim çilli piliç...
ENDENKA:
Ay yeter gene dökülecek saçlarım. Hamlet’in sevgilisi Ophelia olup gölde boğulacağım...
KARAGÖZ:
Ben o Şekispir’e yazacağım, AYKANKA’yı alsın yanına çırak diye...

Çırrak diye kapanır kapı. KENANKA gider. Çevirileri yetişmezse bilir yutacak hapı. Keşke biraz daha kalsaydı da şunlara gösterseydi sapla samanı...

KARAGÖZ:
Kim dedi, sakla samanı, gelir zamanı? Sakladık işte altını, na burda...

Yüreğini işaret eder. AYKANKA dayanamaz, gözyaşlarıyla döner. Gözlerinde altın parıltıları, dişlerinde inciler...

Hiç yorum yok: