30 Ocak 2009
29 Ocak 2009
AS - Hadi Gelin Bize Gidelim
Bana çilek getirin
Biraz pudra şekeri ekin
Sakın beni de ekmeyin
Sizsiz pek bir biçareyim
Bana can eriği getirin
Alın canımı içirtin
Yaramaz çocuklara şerbetim
Sizsiz ben bir serseriyim
Bana şeftali yedirin
Tüylerini tenime değdirin
Pembe beyaz giyindirin
Sonra da
Hadi gelin bize gidelim
Deyin...
Ayten Suvak
ASlolan ASktır
Biraz pudra şekeri ekin
Sakın beni de ekmeyin
Sizsiz pek bir biçareyim
Bana can eriği getirin
Alın canımı içirtin
Yaramaz çocuklara şerbetim
Sizsiz ben bir serseriyim
Bana şeftali yedirin
Tüylerini tenime değdirin
Pembe beyaz giyindirin
Sonra da
Hadi gelin bize gidelim
Deyin...
Ayten Suvak
ASlolan ASktır
28 Ocak 2009
AS - A d a m
AS - H a v a
26 Ocak 2009
KS - A d a m . . .
Kenan SİNANOĞLU
A d a m . . .
ADA mın akıllısı, az akıllısı
M eraklısı, az meraklısı vardır . . .
- Kardansa, tez erir -
24 Ocak 2009
23 Ocak 2009
KS - K ı n a m a . . .
Kenan SİNANOĞLU
K ı n a m a . . .
KINA lı
M elek kınar insanın
A nlamsız savaş eylemlerini . . .
- Duymaz kınanan -
K ı n a m a . . .
KINA lı
M elek kınar insanın
A nlamsız savaş eylemlerini . . .
- Duymaz kınanan -
21 Ocak 2009
20 Ocak 2009
19 Ocak 2009
KS - M i l y o n . . .
18 Ocak 2009
16 Ocak 2009
AS - C a n l ı
KS - C a n l ı . . .
15 Ocak 2009
KS - H e y b e - s e l . . .
Kenan SİNANOĞLU
H e y b e - s e l . . .
Çıkan çıkana
Her gün Heybenekoy’dan
Büyük bereket . . .
- At dayanıklı -
H e y b e - s e l . . .
Çıkan çıkana
Her gün Heybenekoy’dan
Büyük bereket . . .
- At dayanıklı -
14 Ocak 2009
AS - T R T
T ayyib'e Tayyib yayını yapan
R ütükle işi bağlayan
T araflı tarafsız organ...
Ayten Suvak
ASlolan ASktır
YG - AKLIMI KAYBETTİM
Ruhum karışık, aklım karışık, bedenim acılar içersinde kıvranıyor.
Gazze'ye atılan her kurşun beynimi parçalıyor.
Kazılan her çukura gömülen bedenlerin çığlıkları yüreğimi parçalıyorken,
devlet büyüklerinin ! kınamaya yanaşmadıklarını anlayamıyorum.
Anlamıyorum, sonradan dökülen timsah gözyaşlarını.
Kazılan çukurlardan çıkan patlayıcı maddelerle, silahlar "noluyor" dedirtiyor bana.
Ergenekon kokusu pis geliyor burnuma.
Hrant Dink'in anlatımıyla güvercin tedirginliğinde yüreğim.
Boynumu hep tedirgin çevirmekteyim.Kime selam vereceğimi şaşırdım.
Oğlumla bile telefonda konuşurken "nasılsın" demeye,
"istediğin yemeği pişirdim, akşama gel al" demeye korkuyorum.
Acaba birileri dinler de "pişirdiğin yemeğin" şifresini çözdük,"nerede saklıyorsunuz, nereyi bombalıyacaktınız, ihtilal mi yapacaktınız""suçlusunuz, tutukluyoruz sizi" deyip,
tencerelerime, tavalarıma el koyarlar mı, diye korkuyorum.
Seçimler yaklaşırken kafam iyice karışıyor.
Şehri tanımayan aday adayları, hazırlanmış metinlerle geliyor karşısına halkın.
"Şehrinizi daha iyi yerlere getirip bir dünya şehri kıvamına getireceğiz" derken,
benim şehrimin , benim kasabamın hallerini, benim halkımdan daha iyi kim bilebilir ki?
Gazze'ye atılan her kurşun beynimi parçalıyor.
Kazılan her çukura gömülen bedenlerin çığlıkları yüreğimi parçalıyorken,
devlet büyüklerinin ! kınamaya yanaşmadıklarını anlayamıyorum.
Anlamıyorum, sonradan dökülen timsah gözyaşlarını.
Kazılan çukurlardan çıkan patlayıcı maddelerle, silahlar "noluyor" dedirtiyor bana.
Ergenekon kokusu pis geliyor burnuma.
Hrant Dink'in anlatımıyla güvercin tedirginliğinde yüreğim.
Boynumu hep tedirgin çevirmekteyim.Kime selam vereceğimi şaşırdım.
Oğlumla bile telefonda konuşurken "nasılsın" demeye,
"istediğin yemeği pişirdim, akşama gel al" demeye korkuyorum.
Acaba birileri dinler de "pişirdiğin yemeğin" şifresini çözdük,"nerede saklıyorsunuz, nereyi bombalıyacaktınız, ihtilal mi yapacaktınız""suçlusunuz, tutukluyoruz sizi" deyip,
tencerelerime, tavalarıma el koyarlar mı, diye korkuyorum.
Seçimler yaklaşırken kafam iyice karışıyor.
Şehri tanımayan aday adayları, hazırlanmış metinlerle geliyor karşısına halkın.
"Şehrinizi daha iyi yerlere getirip bir dünya şehri kıvamına getireceğiz" derken,
benim şehrimin , benim kasabamın hallerini, benim halkımdan daha iyi kim bilebilir ki?
Kim bilebilir ki kanserli hastanın tedavisinin ne kadar pahalı olduğunu,
Devletin sağlık kurumları bile, artık ilaçları ödemeden vazgeçtiğini.
Kim bilebilir ki soğuk kış günlerinde doğalgazın bile kesilebilir olduğunu.
Pazara çıkıpta filesini bile dolduramayan ev kadınının akşama ocağa ne koyacağını,
Kim bilebilir ki?
Aklım karışık, besmele çekerek şusi lokantası açılışı yapılır mı diye?
Aklım karışık, zamanında vatan haini ilan edilen dünya adamının neden şimdi vatandaşlığa kabul edildiğine.
Televizyon seyrettikçe ne kadar çıldırmış olduğumuzu görmekteyim.
Bu kadar kötü mü oldu herkes, birbirini vuracak kadar çıldırdık mı biz.
Katiller aramızda bu kadar rahat mı gezecek.Korkuyla yaşanacak bir dünyayı kim hazırladı bana.
Tedavisi yok mu bunun?
Aklıma mukayyet olamıyorum, biri bana anlatsın ne olur.
Yoksa ben anlamakta güçlük çekiyorum.
Ruhumla beraber akıl sağlığım bozuluyor,bedenim iflas edecek.
Paranoyak bir toplum haline geldik,kimin umurunda, bilmiyorum.
Susma hakkımı kullanmak istemiyorum ve haykırıyorum;
Aklım karışık, bedenim acılar içersinde kıvranıyor.
Bırakın artık kendi keselerinizin hesabını.
İnsanlığınızı hatırlayın.
Benimle birlikte aklını kaybedenlere yardım edin.
Ben'liği bir tarafa bırakıp, bizi düşünecek birileri yok mu?
Güven duymak istiyorum artık.Bana güven'i tanıtacak birileri yok mu?
Bağırıyorum sesim geliyor mu?
Aklımı kaybettim bulan var mı?
Yasemin Gürtürk
KS - T R T . . .
Kenan SİNANOĞLU
T R T . . .
T arafsız olması yasalarda öngörülen
R eklâmları bol, Radyo
T elevizyon Kurumu . . .
- Taraf tutunca, kurum bağlayan -
13 Ocak 2009
VK - Şaşıkalemler!
vicdan kayır
Ekonomik kriz mi? Yok canım, siyaset krizindeyiz.
Daha çok kravatlıların koşturduğu ve politika kazanını kaynattığı ülkemizde; 'evrensel siyaset' yerine Osmanlı'dan kalma siyaset arenasındayız her bir şeyi ile… Teşkilat-ı Mahsusa kanunlu, İttihat ve Terakki partili günler... Yani Enver Paşalı günler…
1908 ile 2008 yılları arasındaki döneme baktığımızda, 'Ergenekon'un ilk tarihçesini de buluruz.
***
İşte o gen ceninden fırlarken, siyaset-asker-çete üçgeninin jönsüz Türkleri çıkıveriyor bugün karşımıza…
Tıpkı Babıali baskınında Enver'in yarattığı Yakup Cemal'in Frankenstein (Frankeştayn)kesilmesi gibi...
**
Bugünlerde de 1908'in izleri uyanıvermiş; ulusalcı, solcu, sağcı, liberal aynı çorbadan çıkıvermiş... Yani parmak izleri birer birer ortaya çıkıyor.
Atatürkçü bir Urfalı gencin sözleri geliveriyor kulağıma bugünlerde sıkça...
"Abla biz en çok Tansu Çiller döneminde çektik. Kürtlere ızdırap yaşatıldı. Babam PKK'yı şikayet ediyordu ama babam da tutuklanıyordu. Köylerimiz yanıyordu... Ne yapacağımızı bilemez haldeydik" diyor genç...
Ah ki ah...
**
Şimdide Susurluk kamyonundan fırlıyor Ergenekon...
İsimler ise ilginç… Her renk var maşallah!..
İnsanın içi sızlıyor, suçlu ile suçu, asker ile darbeciyi ayırma zamanı...
Ergenekon meslek gibi... 'Sakla samanı' sözü 'sakla silahları' olmuş...
Arada kaynayan nice aydınları (!) da unutmadan!..
**
Haberlerde Menderes dönemini aratırcasına alt alta isimler sıralanıyor... 'Bu da gözaltına alındı, şu da tutuklandı'... Bir subayın krokisinden neler çıktı neler...
Silaha en çok para harcayan ülkeler arasındayız, eğitimde, sağlıkta üçüncü dünya ülkesi bile olamazken... Sonuç hiç de şaşırtıcı değil...
ŞEKERSİZ AŞURE
Şu halimize bakınız. 21. Yüzyıl... Koskocaman bir Türkiye.. Yıllarca aynı babaların aynı partilerde torunlarına kadar uzanan, kuşaklar boyu uygulanan aynı siyaset.
Dedem DYP'li ben de 'y'si düşen DP'li diye konuşan binler, onbinler, milyonlar..
Demokrat Partili hastalığı, aynı şekilde CHP içinde geçerli. Turancıların partisi MHP içinde...
Yaz tahtaya, aynı haftaya!..
**
2009'un ilk günlerindeyiz.
CHP'nin başbakanı(!) Deniz Baykal'ın partisine baktığınızda; sağcı, ulusalcı, solcu, liberal, başı açık, türbanlı, çarşaflı… Şekersiz aşure gibi adeta!..
Oysa şekerli olsa tadına doyum olmaz.
Atlar, arılar, oklar, kurtlar, ampuller birbirine karışınca yerel siyasette de, en çok isim yapan partiler, adaylarını 'dans'la bulur oldular. Bazen vals, bazen tango bazen de çiftetelli yapanlar, iyi kıvıranlar 'aday' gösterildiler.
Yazık!
Siyaset mikseri bu işte; dün 'At' dedik, bugün 'Arı'. Ya yarın???
Eskiler hiç böyle değildi, insanlar aynı partide ömürlerini geçirirdi. Kuşaklara bulaşırdı hastalık.
O da iyi değil ama bir günde parti değiştirmek de neyin nesi?
Bunu anlamakta güçlük çekiyorum.
Bizi de düşünmeliler değil mi ama. Bir anda her şey; kalemlerimiz bile şaşakalıyor.
Şaşıkalem oluveriyoruz…
Susurluk'tan, Ergenekon'a ve 1908'den 2008'e doğru ne kalemler yamuldu kim bilir?
Ne kalemler yumuşadı.
Bazı kalemler ise hep ağırdı.
Sevgili Uğur Mumcu'da olduğu gibi!
Daha çok kravatlıların koşturduğu ve politika kazanını kaynattığı ülkemizde; 'evrensel siyaset' yerine Osmanlı'dan kalma siyaset arenasındayız her bir şeyi ile… Teşkilat-ı Mahsusa kanunlu, İttihat ve Terakki partili günler... Yani Enver Paşalı günler…
1908 ile 2008 yılları arasındaki döneme baktığımızda, 'Ergenekon'un ilk tarihçesini de buluruz.
***
İşte o gen ceninden fırlarken, siyaset-asker-çete üçgeninin jönsüz Türkleri çıkıveriyor bugün karşımıza…
Tıpkı Babıali baskınında Enver'in yarattığı Yakup Cemal'in Frankenstein (Frankeştayn)kesilmesi gibi...
**
Bugünlerde de 1908'in izleri uyanıvermiş; ulusalcı, solcu, sağcı, liberal aynı çorbadan çıkıvermiş... Yani parmak izleri birer birer ortaya çıkıyor.
Atatürkçü bir Urfalı gencin sözleri geliveriyor kulağıma bugünlerde sıkça...
"Abla biz en çok Tansu Çiller döneminde çektik. Kürtlere ızdırap yaşatıldı. Babam PKK'yı şikayet ediyordu ama babam da tutuklanıyordu. Köylerimiz yanıyordu... Ne yapacağımızı bilemez haldeydik" diyor genç...
Ah ki ah...
**
Şimdide Susurluk kamyonundan fırlıyor Ergenekon...
İsimler ise ilginç… Her renk var maşallah!..
İnsanın içi sızlıyor, suçlu ile suçu, asker ile darbeciyi ayırma zamanı...
Ergenekon meslek gibi... 'Sakla samanı' sözü 'sakla silahları' olmuş...
Arada kaynayan nice aydınları (!) da unutmadan!..
**
Haberlerde Menderes dönemini aratırcasına alt alta isimler sıralanıyor... 'Bu da gözaltına alındı, şu da tutuklandı'... Bir subayın krokisinden neler çıktı neler...
Silaha en çok para harcayan ülkeler arasındayız, eğitimde, sağlıkta üçüncü dünya ülkesi bile olamazken... Sonuç hiç de şaşırtıcı değil...
ŞEKERSİZ AŞURE
Şu halimize bakınız. 21. Yüzyıl... Koskocaman bir Türkiye.. Yıllarca aynı babaların aynı partilerde torunlarına kadar uzanan, kuşaklar boyu uygulanan aynı siyaset.
Dedem DYP'li ben de 'y'si düşen DP'li diye konuşan binler, onbinler, milyonlar..
Demokrat Partili hastalığı, aynı şekilde CHP içinde geçerli. Turancıların partisi MHP içinde...
Yaz tahtaya, aynı haftaya!..
**
2009'un ilk günlerindeyiz.
CHP'nin başbakanı(!) Deniz Baykal'ın partisine baktığınızda; sağcı, ulusalcı, solcu, liberal, başı açık, türbanlı, çarşaflı… Şekersiz aşure gibi adeta!..
Oysa şekerli olsa tadına doyum olmaz.
Atlar, arılar, oklar, kurtlar, ampuller birbirine karışınca yerel siyasette de, en çok isim yapan partiler, adaylarını 'dans'la bulur oldular. Bazen vals, bazen tango bazen de çiftetelli yapanlar, iyi kıvıranlar 'aday' gösterildiler.
Yazık!
Siyaset mikseri bu işte; dün 'At' dedik, bugün 'Arı'. Ya yarın???
Eskiler hiç böyle değildi, insanlar aynı partide ömürlerini geçirirdi. Kuşaklara bulaşırdı hastalık.
O da iyi değil ama bir günde parti değiştirmek de neyin nesi?
Bunu anlamakta güçlük çekiyorum.
Bizi de düşünmeliler değil mi ama. Bir anda her şey; kalemlerimiz bile şaşakalıyor.
Şaşıkalem oluveriyoruz…
Susurluk'tan, Ergenekon'a ve 1908'den 2008'e doğru ne kalemler yamuldu kim bilir?
Ne kalemler yumuşadı.
Bazı kalemler ise hep ağırdı.
Sevgili Uğur Mumcu'da olduğu gibi!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)