11 Haziran 2016

AS-Estepita

Kal olduğun yerde Nasılsan öyle Bu bir oyun Ġimdikilerin oynamadıkları Yemedikleri pilav-zerde Estepita Bütün internet çocukları Durun oturduğunuz yerde Saklambaç oynamayın İp atlamayın Estepita denmez İnternet kafede Ayten Suvak

14 Nisan 2016

AS-Çocuk musun?

Bugün çocukluğum tuttu gene, hop oturup hop kalkıyorum, yerimde duramıyorum. Küçücük kuzular, oğlaklar, uzun bacaklı ceylanlar, taylar oluyorum zıp zıp zıplarken. Atlaya zıplaya okuyorum kitabımı da. Sanırım kanıma bahar kıpırtısı doluyor, şırıl şırıl akan bir dereyim şimdi. Eski aylarda Kasım günlerini sayar annem: "Hamsin zemheriden kemsin" der, bitip tükenmeyen kış ayazından bıktığında. " Doksan yazı koksam", " Yüz önümüz düz", "Yüzyirmide ovaya, yüzotuzda yuvaya", "Yüzelli, yaz belli" dendi mi ben göçmen kuş olur, seyahat çantamı hazırlarım, içsel yolculuklarımı dışsal gezilere döndürmek için. işte hemen fırlıyorum evden, kuyruğu kopuk şeytan uçurtmasıyım, rüzgarla sürüklenip, bir keçi yoluna sapıyorum. Vanlı kadıbeyinin kurduğu köydeyim. Eski Papazbahçeleri'nin sapağından başımı uzatıp, insanlardan korkan sokak kedileri gibi ürküyorum, akıp giden Boğaz trafiğinden. Esseyid Mehmed Vani'nin bilmem hangi tarihte yaptırdığı bir yalı ve iki evi boş yere arıyorum. Hiç utanmadan pişkin pişkin gülüyorum, tarih bilgimin yetersizliğine. N'apalım, biz not almak için ders çalışırız, kültürü yaşatmak için değil! İzmir'i erkeklerin zulmünden kurtulmak için savaş ilan eden, bir memeleri ameliyatlı Amazonlar kurmuşlar, başlarında Zmirna, kimin umuru! Konya, bir zamanların İkonyum'u, heykeller şehri; yılan saçlı, insanı taş edici bakışlı uğursuz cadı Medusa'yı öldüren Perse'nin şehri, ne farkeder, ha Kuniyye, ha İkonium! Kim düşünür, neşenin, mutluluğun düşmanının lanetli Medusa olduğunu orada! İzninizle Vanıköy'ün Papazbahçeleri, yerinizde yeller esse bile, beni bir nefeste atıverin Üsküdar'a, Farsça "Konak" denen o yere. Bugünlük hevesimi aldım, Bizanslıların "Körler Memleketi" dedikleri Kadıköy'e gidemeyeceğim. Beni affet Kalkedoin! Ne o Kodein mi dedin? Kon ya şuraya! Şaşırmayın, bir koca kafalı erkek kedi homurdanıyor bunları. Meğerse ben gerçekten kuşmuşum da, haberim yokmuş! Ayten Suvak

08 Aralık 2015

AS-Kim Aptal Kim Akıllı

Almanlar'ın akıllı, Türkler’in aptal olduğunu kanıtlamış olan lmanlar’ın aklı da tıpatıp bizimkine uyuyor ülkemizde. Birkaç yıldır Türkiye'de Boğaz manzaralı bir evde yaşayan bir lman mimar hanım, köpeğinin ihtiyacını gördürmek için dışarıya çıkarıyor ve tıpkı biz Türkler gibi dışkıyı sokaklarda bırakıyordu. lmanya'da da böyle mi davrandığını sordum kendisine; yüzünden bir gölge geçti ama çabucak toparlanıp kendini savundu: "Türkiye'de bunun için bir yasak konmamış ki, ben de herkes gibi davranıyorum!" Biz Türkler, 'ortama uyma becerisi' olarak tanımlanan zekânın sahipleri olarak 'aptal' tanımlamasından aşağılık duygusuna kapılmamalı, aksine sevinmeliyiz; akıllıları bile kendimize benzetiyoruz diye. Yıllar önce işçilerimiz aptallık derdimize kendi kendilerine teşhisi koymuşlar ve hem veciz hem de çok akıllı bir biçimde dile getirmişlerdir: ‘Alamanya Alamanya, Bizden aptal Bulaman Ya!’ Almanya'da bir zamanlar gündeme gelen zekâ tesbiti ise en az otuz yıl kadar gecikmelidir. Gündemi gecikmeden Türk usulü manileştirmek gerekirse şöyle diyebiliriz: Aptallar bir bu yana Akıllılar bir o yana Nerede yaşıyorsan Hep yaşa akıllıca Ayten Suvak

19 Mayıs 2015

İyi Akşamlar

İyi akşamlar Bana dönmeyen çağrı Geri dönmeyen aşk Bu ne biçim ağrı Dağlara tırmanır gibi... Ayten Suvak

22 Ocak 2015

AS-Umut'un Öyküsü

İçimde biraz umut, biraz korku, biraz cennet, biraz cehennem, üniversitenin kampüsünde yürüyorum. Birazdan tez danışmanımla görüşeceğim ve sonucunda ya göklerde uçacağım, ya da başımdan aşağı kaynar sular boşanacak, yerin dibine geçeceğim. Aslında pek korkmuyorum bu kez; umuda kapılıyorum, yeterince araştırma yaptım. Güney Afrika’da bir zamanlar “Fırtınalar” ya da “Sıkıntılar” Burnu (capo-tormentoso) olarak anılan yer, “Ümit Burnu”, HOPE, olarak anılmıyor mu şimdi? Gemileri batırmaya, umudu kırmaya ya da kesmeye hiç gerek yok, değil mi ki başarılı kişi korkuyu, sıkıntıyı yenebilen olarak tarif ediliyor bir bakıma: “Umut, fanatikleştirilmeyen köklü inançların insana verdiği güç ve yaşam sevincidir; duygusallığı abartmadan sevebilen; gerçeklere yüz çevirmeden hayal kurabilen; yaşamı hiçe saymadan korkusuz olabilen; kaderci olmadan yönünü bulabilen kişilerin gücüdür umut”. Erich Fromm’a göre. Benim tezimin kabul ya da reddine dair hissettiklerim Fromm tarzı umut tanımlaması için belki biraz sıradan olabilir; ama “Ruhun büyüklüğü, büyük yerlerde değil, gösterişsiz yerlerde çıkar ortaya” diyor denemeci yazar Montaigne. Öyleyse umudumu pekiştiren şeyler küçük olsalar da değerlidir. Gözümde canlandırdığım umut imgesi, hızla yuvarlanan ve yaşam olarak algıladığım bir tekerlek üzerinde cambaz gibi manevralarla ayakta kalabilme başarısı. Bazen de “Deniz Altında Yirmibin Fersah” ta boğulmak üzere olan birinin, nereden geldiği belli olmayan bir halatı sıkıca kavraması olarak tanımlarım umudu. Fakat burada tek başınalıktan çok, insan ilişkileriyle ulaşılan bir başarı simgesi vardır önümde. Ben bir öğrenci yazar olarak umudu böyle yorumluyorum ve hocalarımdan birinin vazgeçemediği üstad Montaigne de diyor ki: “Yorumlar kaynıyor her yanda karınca gibi, gerçek yazarsa bindebir çıkıyor”. Etraf karınca gibi öğrenci kaynıyor bu saatte. Çoğunlukla ışıltılı, parlak, umutlu yüzler görünüşte. Ancak, yanımdan geçen iki kız öğrencinin kulağıma çalınan konuşmalarında, başka türlü bir hava sezinliyorum: - Kuiz midir nedir, o damdan düşme habersiz sınavlardan birinde gözlerini bir dikti bana, manyaaak! Sinir oluyorum o hocanın o tanrıça havalarına yaa! You're a maniac, maniac! (Söylesenize, var mıydı böyle bir şarkı?) Hemen yorumlamaya başlıyorum bu kısacık konuşmayı. Tanrıça Shiva, elmasını çaldırdığından bu yana, bir uğursuzluktur gidiyor etrafta (Yok canım, inanmayın böyle hurafelere!) Adı HOPE muş, alt tarafı sıkıştırılmış bir kömür parçası olan o pırlantanın: Hop çikolata çikolata Akşam yedim sa-la-ta Diye oynayasım geliyor şikayetçi arkadaşlarla, beynim bir yandan “bilinç akışı”yla oraya buraya akarken…. Yenilmez yutulmaz, yalnızca göz kamaştırır bir nesne; zaman içinde pek çok kalburüstü kişinin başını yakmış. Adı HOPE=UMUT. Elden ele, gönülden gönüle dolaşan kurşun gibi bir uğursuzluk(?) Bir şiir ilişiyor gözüme, “basamaklar”da oturup etrafı seyrederken: ARKADAŞLAR*(1) Bir kulube gördüm gökte Kurşundan yapılmış bir balon gördüm Tutamıyorum gözyaşlarımı dökülüyorlar Sol elimin ve ipek boyunbağımın üstüne Ama tutamıyorum onları, tutmak istemiyorum (John Ashbery) Küçücük bir pırlanta ışıldıyor o "medeniyet yuları"nın üstünde, seçebiliyor musunuz? Prestiiij! -Tanrım, bu dersi bu kıl hocadan başka verecek kimse yok mu? Papağan gibi bütün yazıyı ezberle, sonra da onun boş bıraktığı yerlere tamı tamına aynı kelimeleri koy! You're a maniac, maniac! (Şarkı İngilizce, n'apalım!) ARKADAŞLAR(2) Birgün komşular şikayet ettiler odasından Kötü bir koku geliyor diye. Yürüyüşe çıktım Ama hiçbir arkadaşa raslamadım. Başka bir sefer Dünyaya çıktım. Sallanıyordu boyuna Daha ben görmeden önce sallanıyordu ya Sanırım yine sallanmaya devam ediyordur (John Ashbery) Tabii ki sallanacak, öküzün boynuzları üzerinde bir dünya ne kadar dengede olabilir ki? Sıfırlandı zaman, sil baştan gir bütün bilgileri "HOPE" un eşsiz kesimine oturt bu kez, bakalım nasıl sallanacak HOP, HOP! ARKADAŞLAR(3) Bankacı koydu elini elimin üstüne Yüzü beyaz bir mendil gibi tertemiz Her zamanki gibi saçma sapan konuşuyoruz Testere tezgahının bacakları üzerinde pencereden Giren aydınlığa bakıyorum ki üç kişiymişiz Ben para sorunlarımı görüşürken birisi girmiş içeri Tanrı engel olsa şuna. Dönüyorum Camın ötesinde yeni ay görünüyor gözüme, çekip götürüyorlar Hem öyle çabuk ki soluğum kesiliyor, hiç de kötü bir duyu değil… ...... (John Ashbery) Karbon kağıdıyla kaplamış odasının camlarını; güneş tutulması olur da, o da boş bulunup güneşe bakar da, gözlerinin retina tabakası ya yanarsa … Kutusuna bıraktım bitirme tezimi, zarf içinde. Umudum var bu kez, oldu tanrım, Shiva'nın efsanesi üzerine kurulu kaynaklarımı tam gösterdim. Pırlanta oldu pırlanta=Karbon=Kömür=Charbon=Şarbon=Bir daha öyle "patlamış mısır sınavları" yaparsa tanışacağı hastalık… Cilt üzerinde küçük küçük, kara kara, kömür gibi benler oluşur, yüksek ateş, solunum zorluğu... "Camın ötesinde yeni ay görünüyor gözüme. Çekip götürüyorlar: Hem öyle çabuk ki soluğum kesiliyor, hiç de kötü bir duyu değil" (Ashbery) -Bu şiir gibi yirmi tanesini analiz ettirseydi de o kuizlerini...."Tanrı engel olsa şuna" (Ashbery). Kime? Budhaları yıkan talebelere (Taliban) mi? Tanrıça Shiva'nın lanetini yabana atmamalı mı acaba? -Tanrı engel olsa şuna! -Kime? -Us var, akıl var... -USA... var, ben sana gösteririm... -ME? Bana ha, bana! You're a maniac, maniac! (Şarkı şarkı…) “Her zamanki gibi saçma sapan konuşuyoruz”. (Ashbery) Sahi Mİ? BENİM HALA UMUDUM VAR! Her yeni ay yeni bir umut taşır bana….. Şarkımı bitirmedim ki daha... ........... “Dünyanın ağırlığı aşktır Yalnızlığın yükü altında Hoşnutsuzluğun yükü altında O ağırlık Taşıdığımız o ağırlık Aşktır...” ...... (Şarkı/Allen Ginsburg) "Kurşun" gibi mi? "Bu duygu bir mücevherdir, inci gibi". (John Ashbery) Sahi mi Umut? Umut’un yüzünde mizah mı o göz kırpan; yoksa masalsı gerçeklik mi? Belki kadın tarzı argodur, olamaz mı? Adalet, eşitlik, kardeşlik, sosyal ilişkiler açısından yaşamlarımıza ve yaşantılarımıza yeni yeni bakış, anlayış açıları getirmektir belki umut, ne dersin? Ya da arkadaşlığı aşka yeğlemektir, olamaz mı? Pandora inat etmese, şu kutusunu açsa da umudu salıverse artık, tanrıların kutuya hapsettikleri onca musibet arasından; zaten tanrılar tanrısı Zeus da hırsız Prometheus’u o “bela” sandığıyla ya da kutusuyla cezalandırırken, aslında muzipçe davranıp insanlara umudu da hediye etmiyor muydu? Umut’un bir yüzü düşünce tarihinde mitolojilere bakarken, diğeri de çağımızın gerçek veya gerçeksilerine yarı gülüp yarı surat assa; kıssadan hisseler çıkarsa, fena mı olur? Bir de “bindebir çıkan gerçek yazarlar”ın arasına girebilmek hiç de fena olmazdı hani, benim açımdan…

13 Eylül 2014

AS-Sen gittin gideli...

Sen gittin gideli bendeki yazma şevki de gitti Sevgili arkadaşım Kenan Sinanoğlu. Ruhun şöyle bir okşasın, canlandırsın yazma isteğimi, sen nur içinde yatarken. Ayten Suvak

24 Mayıs 2014

AS-Kömür Karası Hüzünler

Yaşarsın hiç ölmemecesine Geriye kara bir gömlek kalır Kefen niyetine... Ayten Suvak

10 Nisan 2014

AS-Bugünün Nesi Var?

Kafam Çarşamba pazarına döndü, bugünün nesi var, Merkür ters mi döndü? Yoksa bugün Perşembe de, pazara gitmeyi mi atladım? AS

20 Ocak 2014

AS-Kadına Erkeğe Mani

Kadına Erkeğe Mani Kara günlere direk Her lafına bir kötek Sana yaşamak haram Bir erkeğe ol köpek Kadından kadına fark Tüm kurallar o an çark Güç sendeyse parayla Et onu rahata gark Bazen para da sökmez Hiçbir erkek diz çökmez Renklerden renk beğenir Hangisi mor göz sevmez Kadına mani olsan Çıkıp kümese konsan Horoz horozluk bilmez Bizim tavuk olmadan Mart günleri dolmadan Sekiz fındık olmadan Haydi gel barışalım Hayatımız solmadan Ayten Suvak

26 Kasım 2013

AS-Tanrım

Bir armut gördüm Düşerken damla gibi Ballar akarken altın sanki Sarı afet Benden dehşet Tanrım beni gözet Bu güzelliği yok et Yasak meyva farzet Ki elma değildir Hazret Muz Adem şeftali Havva Dönecekler saadete Sabret Ayten Suvak

15 Ekim 2013

AS-Hayırlı Bayramlar

dalaşmak yok, dalaşmak yok!

08 Temmuz 2013

AS-İsmi A Cismi A Olanlar...

İsmi A cismi A olanlar: Ay kadar gizemli ve parlak Ademin hasına oynak Aşnafişnede bilmez durdurak.

03 Haziran 2013

AS-Doğaya Özür

Doğaya Özür Bulup birşeyler Anlatmalıyım/ Bildiğimi sandıklarımı Bir mineye bir serçeye/ Bir gelinciğe de olur Bahar ana bağrında/ Özgürlük tutsaklık uygarlık Ne anlar sahi onlar Bana has çarpıklıklardan/ Özgün halleri bilip bilip kendileri Ben cahil ne bileyim Onlardan neler neler öğreneceğimi? Duru bozulmamış Karşısında Dövüle dövüle yorgun Yapmacıkların tutsaklığını... Ayten Suvak

11 Nisan 2013

AS-Pinokyo

Pinokyo burnunu sildi Kırmızı bir mendildi bu Yalan bu ya Elimi değdirince Katmerli bir gül oluverdi Sanallık ne güzelmiş böyle Bıkmadı usanmadı Oynadı Pollyanna'cık N'apsındı yani Başka türlü çekilir miydi Bu Dünyacık Atlama ipini çekerken İki hayalperest insancık Biri tescilli deli doktoru Diğeri vesveseli şair-ül deli Cık cık cık... Ayten Suvak

22 Mart 2013

AS-Hüzne Benzeyen Birşey Var Bu Havalarda

Hüzne benzer birşey var bu havalarda Ağlamaklı ediyor insanı ağlamaklı Bütün haberler gibi gazetelerde Hergün acı hergün cenaze/ Şehidin kanı kalıyor yerde Havalar ağlamaklı aileler gamlı/ Keşke sevince benzer birşey olsa bu havalarda “Sarhoş ediyor insanı sarhoş” dedirtse Orhan Veli'ce Hüzünden de öte tırnak içinde... Ayten Suvak

08 Mart 2013

AS-Kadına Erkeğe Mani

Kara günlere direk Her lafına bir kötek Sana yaşamak haram Bir erkeğe ol köpek /Kadından kadına fark Tüm kurallar o an çark Güç sendeyse parayla Et onu rahata gark /Bazen para da sökmez Hiçbir erkek diz çökmez Renklerden renk beğenir Hangisi mor göz sevmez /Kadına mani olsan Çıkıp kümese konsan Horoz horozluk bilmez Bizim tavuk olmadan /Mart günleri dolmadan Sekiz fındık olmadan Haydi gel barışalım Hayatımız solmadan Ayten Suvak

14 Şubat 2013

AS-Sevgililer Günü'nde...

Sevgili Ayaklanması Çürük çatı mor çatı Mekanların beyaz katı Sevgililer pembeyle aşık atmalı /Hem ağlarım hem giderim Hem severim hem döverim Deme bunları deme Aman ne sev ne döv be! /Tamtam dansı ederler işte böyle Kadınlar altın günlerinde Sevgililer Tektaş Günü'nde /Ellerine bir geçirseler dövenleri Acımasızca öldürenleri şöyle Umarız karşılık vermezler Aynı vahşetle Bu ne ya böyle! /Kadınız erkeğiz ne güzel işte! Bir milyar ayaklan-ma! Kadına Şiddet Protestosu olur Şirret Protestosu Karşı saldırıyla /Aman dövdürtme öldürtme kendini Sakın ha geçme atağa! /Ver bir Sevgililer Günü molası Bugün 14 Şubat kalsın Ertesi gün atarsın dayağı! Ayten Suvak

06 Şubat 2013

AS-SenSiz

Benden selam söyle vahşi kişnemelere Silkinip uzaklaşırken benSiz Aslında çok heybetlisiniz İletişimSiz sevgimSiz BeklentiSiz olmalıymış Her yücelik gibi benlikSiz Yapıp atıverilmiş bir iyilikSiz Koşsun dursun eğerSiz Olur derseniz Yalnız sevgimle Bu dünya benSiz Ben o at olurum Aya giden güneşSiz Ben ibadetSiz Ayten Suvak

29 Ocak 2013

AS-Kedi Manisi

Evler kurdum taşınan Aşka daldım başınan Sen bana gelmez isen Ben yanına taşınam Ayten Suvak

01 Ocak 2013

AS-2013

Yepyeni Yıl Yaşanan bütün korkular En heyecanlı senaryolar Pes dedirten alarmlar Yaşanacak bu yeni yılda da var Eh boyuna pirelendirecek bizi Netameli kıyamet beklentileri İnlemeli mi inlememeli mi Yıldıracak mı yağmurlar seller Inınının 2013'e uygun evlenemeyenler Lezzeti Maya'ya katıp yiyenler 13 kişilik masada kırılsın iskemleler Tabii yeni yıl coşkusuyla bütün beklentiler... Ayten Suvak

14 Aralık 2012

AS-Sen İstersen...

Koy çayına bir tutam havlıcan Sanma ki sen de havlayacan/ Sinirlendin çare civan perçemi İç sonra hiç açma pencereni/ Zencefille doldur her hücreni Yeşil çay getirsin ovayı dereyi/ Ben gönül vereyim karanfile Sen istersen sadık kal güle/ Ama boşver aldırma istersen Neyimize yetmez ki biberiye... Ayten Suvak

04 Aralık 2012

AS-Hangi Şiir Burcundansınız?

Bitiyorsun şairliğe Şiirin özenti Burcun gurbet Garabet Arıyorsun kendi şiirini Şiirin beklenti Burcun hasret Başka bir garabet Necatigil burcu Sonunda özgüngün Şiirin belli Burcun hikmet Garabet değil Bu kez hararet Behçet Necatigil burcu Sende kıyamet...
Ayten Suvak

12 Kasım 2012

AS-Yrd.Doç.Dr. Ahmet Yılmaz'a Teşekkürlerimle...

Ah ettim aylarca boşuna Haydi utanma dedim sonunda Medipol geldi hemen aklıma Eh ne de olsa hizmet verdi Başbakan’a Trabzon’dan yetişti cerrahım imdadıma Yaşam boyu gelsin sağlık sporla Istranca’dan Ilgaz’a kalalım doğayla başbaşa Lazer gelsin bıçak görünmesin hastaya Mevzi değil bayıltsınlar beni baştan aşağıya Anzer balı derman olsun yarama Zaten düşmüşüm baldan tatlı bir doktora... Ayten Suvak

10 Kasım 2012

AS-Budur

AS-Özgeçmemiş

Horozların ötüşleriyle Sabahları giyinirsin ya üstüne İşlersin kümesteki mutluluğu Saf pamuktan entarine Taze sağılmış süt parmaklarında Okşarsın çiçekleri bal arılarıyla Bebek der sarılırsın kuzulara Kamçı yaparsın saçlarını atlara Sonra Kırbaç şaklar yüzüne şehir hayatında Köy tadına varamazsın tezgahlarda Yitip gitmiştir sanki yapaylıklarda Seyredersin çengellerde ağılları Süslü bir faytona atlarsın Ya da bastırırsın sevgini kumara Pek bayılırsan atlara Bir de sütçü beygiri atalarına Kımız akardı kanımızda Hatırlasana Ayten Suvak

04 Ekim 2012

AS-Aynı mı Dersin?

Nasıl olacaksa ne bileyim O pamuk yolu isterim Uçakları izlerim peşleri sıra Aşk yolları her zaman çizilmez kumda Dalgalar katmaz önüne çılgınlığı Rüzgar da çizer işte böyle Haz izleri koynuna Uyuyamazsın tatlı şırıltısında ninninin Ha deniz ha gökyüzü Gittikçe gidilir Bir teknenin içinde tangır tungur Aynı yalnızlık delinir Ürküten karanlıkta Vıjjjj diye hayal aleminde... Ayten Suvak

13 Eylül 2012

AS-Birinci Ölüm Yıldönümünde...

Kenan Sinanoğlu'na Adanmış Haiku Sözler Boşluk ve sahne Kâbus dolu bir rüya Dizi senaryo yaşam... Ayna dışarda Yansıda gördüğünse Yalnızca sensin... Parçalı zaman Sonsuz zamana karşı Saat ayârı... Sanat için yaz Biçim ve öze Saat saat tik tak at... Sürekli sorgu Huzursuzluğun, kahrın Kaygan zemini... Ver yine hayır Hayır sıradanlığa Evet isyana... Kurgu ve yaşam Kesiştiği yerde sen Bir muğlak nokta... Kardan beklenen Bir çiçek ki Kardelen Bir çiçek ki kız... Üstüste dolan Yanyana yat zamanla O bir sevgili... Nerdesin der ses Seslenirim, burdayım Anlam deşmede... Ayten Suvak

28 Ağustos 2012

AS-Doktordan Satılık Bahçe

Deli gibi rüya görüyorum. Deli gibi yağıyor. Rüyaların dibi delindi. Rüyalar çatlak. Hep aynı hülya seli. Perili köşkler gibi karanlık yüzlü, büyük, çok büyük evler görüyorum. Camidekiler gibi çiçekli, dev halılar kaplamış her yanı. Üstümde kalın bir manto ama hissetmiyorum ben deliler gibi yaz sıcağını. İçimde yırtık, beyaz bir elbise. Gelinlikmiş meğerse. Ben gelinsem, damat nerde? Güvey traşı oluyormuş berberde. Beni de götürmek istiyorlar kuaföre. Gider miyim ben, deli miyim? Kendi kendimin berberiyim. Daha önce de İspanya’da berber olarak doğmuştum. Bir çıkarıyorum takma saçımı. Herkes görüyor dazlak traşımı. Bundan “karı” olmaz diyorlar damada. Çünkü kel aynak da dazlaktır. Bu kadın da. Öyleyse bu kadın kuştur. Kuş sizsiniz salaklar! Beni kızartıp yiyeceksiniz değil mi? Balıkta solungaç vardır. İnsanda paratiroid bezi eski bir solungaçtır. O halde? İnsan balıktır alıklar! A, balık caminin bahçesine girdi! Gelsene sen buraya! Tanrının evini kokutma bayat bayat! Aa, bir armut gördüm. Düşüyor damla gibi. Sarı âfet, Tanrım beni gözet. Bu güzelliği yok et. Yasak meyve farzet. Ki elma değildir. Hazret. Muz Adem. Şeftali Havva. Çekilin be. Burası benim bahçem. Bâkire Meryem. Meryem bâkireydi. Ben de bâkireyim. Ben bâkire Meryem’im. Madonna. Madonna. Layk e vörciiin! Ne bakıyorsun yüzüme öyle yılan? Ne olmuş yani, sütyenimi T-şörtümün üstüne taktıysam. Gri-siyah. Yaşasın karga! Kırmızı külotu çektim blucinin üstüne. A, saçlarım var, yüzüm yok! Saklandın mı yüzüm? Elma dersem çık, armut dersem çıkma! Hah, sobeledim işte seni! Dört yüz elli yıllık çınara yapışmış beni seyrediyor. Terbiyesiz. Bakma öyle dik dik. Gelirsem yanına gözünü çıkarırım şiirinin. Kamyonlar çağıldarmış. Deli Allaha emanetmiş. Üsküdar çeşmesi... Sen kime deli dedin şimdi? Camisiyle, çeşmesiyle, çınarıyla satıyorum bu bahçeyi. Saattıım! Ver şurdan bana iki çivi koçum. Çak tabelayı şu sırıtan suratın üstüne. Çak. Çak. Sen beni rezil rüsva edeceksin ha elaleme! Al sana. Al sana. Ne o? Ne gülüyorsun yılışık, yılışık? Doktordan Satılık Araba ilânına güler misin, ağlar mısın? Söyle karga. Oysun gözünü. Sokma koca gaganı bahçe limonatasına. 20 YTL. saydım alt tarafı limon artı bir yüksük votkaya. Deli misin sen be! Uçtun yani uçtun! Çirkin kuş! Ne ermişler ne kuşlar. Ne de buhurumeryem. Hep ortancalar oldu. Bahçeleri süsleyen. Ve endişem... Endişemin sessizliği. Benden daha tehlikeli bir sessizlik. Kayısı gülü renginde. Buğulu bir sessizlik. Cinnetler bu sessizlikte geçirilir. Bu sessizliğin içinde kaybolur bedenler. Dört yüz elli yıllık dev çınar ağzıma dolar. Konuşamam. Ve ölüm... Al sana. Al sana. Hıncahınç sessizlik hiçliklerle. Ölüm. Çöp atılan bahçelere. Manzarayı kapattığı için kesilen ağaçlara ölüm. Yok olan bostanlara. Ayrık otlarına ölüm... Don Kişot da ölmüştü. Deliliğe sığınamayacağını kavradığı noktada. Belki de tam bu dört buçuk asırlık çınarın dibinde. Arsız at sinekleri. Dağılın. Tırtıklayıp durmayın cesedimi. Genç ölenler deli, çilekeş sardunyalarla büyür. O paslı bahçe iskemlesini çek üstümden abi. İğrençsin. Tanrıya kızgın mezar taşları bile böyle azarlarlar seni selvili bahçelerde. Üst üste bağlama o kağıt peçeteleri türbeme. Her Cuma hutbe. Her gün sarı cin mısır ecele... Cami bahçesinde gezinir Meryem selvisiyle elele. Dar eder dünyayı Kız Kulesi’ne. Yılan efsanesine. Ez kafasını. Ez. Ez. Yılan derisinden korse giysin Madonna Meryem. Bendeniz. Has bahçenin gülüyümdür. Satmışlar alıklar güzelim bahçeyi. Bahçe barı yapmışlar. Bahçe limonatasının votkası sahte çıkmış. Oh olsuun! Yoğun bir ölü trafiği var. Torbalar dolsuun! Ben de görevdeyim. Ölülerin canı sıkılmasın. Ben sahnedeyim şimdi: Bâkire Madonna Meryem! Susun. Kıpraşmayın. Herkes can kulağıyla dinlesin: Layk e Vörciiin... Ayy, büyüğüm geldi...Durun bir dakika...Hah, tam şuraya bırakıyorum...Ohhh...Bu sahne de bahçe gibiymiş... Büyük 20 YTL. Küçük 10 YTL. Bahçe barımızda... Ayten Suvak

19 Ağustos 2012

AS-Dargınlara Bayram Manisi

Sözler batar insana Gönül ermez rahata Bayram gelip geçmeden Tatlı değsin ağıza Ayten Suvak

17 Ağustos 2012

AS-Kime Niyet Renkler

Kime Niyet Renkler Arabanın rengini söylemedin bana Niyetler tutacaktım Şu uzun dar yolu yürüyecektim Ağaçlarla konuşacaktım Yüreğim saka kanatlarda Tam ona gelecektim ki Benim nazlı akasyaya Döndürüverecektim kendimi Gerisin geriye Anayoldan geçecekti arabalarla Tuttuğum dilekler seninle bana Kırmızı geçerse yan yana Bir beyaza bir sarıya Bel bağlamayacaktım solgun aşkına Kaçamak bakacaktım arkama O yoldan geçenler Hep griliğe bürünürdü akşamüstleri Geçen yazda Sen yoktun yaşamımda Meraklanıyorum şimdi çok Bulabilecek miyim rengimizi Bu yazda Ayten Suvak

20 Temmuz 2012

AS-Aşk Sarhoşuyum

Rasgele birine sordum seni Rasgele bir sözcükle Tanır mısınız acaba Burada çalışırmış kendisi Çok garip biliyorum Umut arayış gibi Adı Umut diyorum Soyadını hatırlamıyorum Az önce oradaymışsın İşin çıkmış erken ayrılmışsın Teşekkür ediyorum Bir çayımızı içseydiniz'e Çıkıyorum Belki bir başka sefere Hiç tükenmez Umut arayışım Ben biliyorum Sana söylemiyorum Yüreğimle birlikte Bir şarap içiyoruz İyi geliyor Sen de gel Umut Sana da var Buyur Yerimiz Zingar'a Ayten Suvak

AS-Nevşah

El aman dil sürçmelerim Yeni bir ben yaratır da senden Nevşah derse adıma Hemen dellenme Budanmış kütükler gibi Yolun uzun çok uzun Asma üzre Boğazkere Sürprizlerle değişen Başıboş ırmakların Şişelere girince Pembe beyaz Al al gönüllerim Kestiremem Senevi mi bu Delirmelerim Ayten Suvak

02 Temmuz 2012

AS-Aylardan Temmuz

Aruoba Tümceler Suvak Cümleler Aruoba- Süslü gezinti teknesinin Boğaz'a yaydığı pırıltının sana gelen yansısını orta yerinden kesiverir Tokmak Burnu, o önünden geçerken(8./63). Suvak- Ufukta iki geminin üstüste geldiği o anda, yeni doğan Ay da batan Güneş'e pas vermektedir, Sedef Adası'nda. Aruoba- Yukarıdan Kuzey-Doğu'dan Güney-Batı'ya tek tek , ufacık, parlak Bulut parçaları sürüklenirken, tam tersi yönde, hafif bir Rüzgar geçiyor, dalgaları okşayarak, aşağıdan(1./62). Suvak- O Leandros fenerinden gözünü alamıyor musun, konjunktivit oldun öyleyse delidolu Poyraz'dan; göremiyorsun sana atılan kulaçları Yunus akınından. Açarlar gözlerini sevda körlerinin onlar, kutsaldırlar. Aruoba- Balkondaki çiçek kutusuna dolduracağın toprağı talan edilmiş bir koruda nasılsa ayakta kalabilmiş bir görkemli Akçaağaç'ın dibinden toplarsan, gün olur, bakarsın, süs bitkilerinin arasından, hiç tanımadığın enfes bir fidan boyvermiş(5./63). Suvak- Salonun en kuytu köşesinde havasızlıktan bunalan devetabanı (bir holdinge açılış hediyesi), cam güzeline gönül koymuş ve nefis bir deve kuşu doğurmuş, yumurtası öksüz doyuran. Aruoba- Bir yanı ezik, çarpık, sanki mahçup, çekingence beliriverir Ay, şehir ışıklarının üstünden aşıp- sanki geldiği karanlıklara bir an önce geri dönmek istermiş gibi- yüzü (utançtan olacak) kızarmış, ama, hem de sanki muzip muzip gülümseyerek...(19./64). Suvak- geçirdiği son "canavar" kazasından suratının yarısını kurtarabilmiş delikanlı Ay..., çarpık çurpuk belirdiği karanlıktan şiirsel aydın Umud'a yamuk yamuk gülümsüyor, "yesin oni ninesi" dercesine... Aruoba- İncecik Ay; peşinden koşan Venüs; bir de, kısık sesli bir Martı...(14./63). Suvak- Son çare Asklepsios Diriltse diriltse o diriltir sesini Yeter artık bu atalet İlgime reva bu mu Adalet Şifa sana bu şairler Taze kan Hesperidlerden Athena'ya sor istersen Ağzını açabilirsen Şuh bir Martı çıkacak Cırtlak sesli bir Kartal'dan Korusan kendini o üçgenden Ayten Suvak

23 Mayıs 2012

AS-Budala Sözleri...

Budala Sözleri... Öğren öğren, nereye kadar, boşver öğrenme, budala mezarı mı var? Işık olacaksan mum ol, dibine bile vurma. Karanlığın gizemi budalayı bile çeker. Bağdat Caddesinde bir aşağı bir yukarı turla, vitrinlere dal budala budala. Kalıcı değil, satıcı ol, vitrinin parlak olsun. Ne demişler: Cilalı İmaj Devri Web tasarımcısı ol, para kazan, lafla felsefe kese doldurmaz, kulak doldurur, o da budala yapar. Nefret deyince Nefertiti anla, tarihi, güzel şahsiyet ve dişi, hep sevgi çağrıştırır budalaca. Öfkeyi sevgiyle yeneceklerdenseniz, budalalar gibi Mesih'i bekleyin durun. Hınca tabanca sıkınca spor olur, budala sporu; hemen bir 'fitnes merkezi' kurun. Uykuda yaşayan insanın uyku kalitesi=yaşam kalitesi. Ölçüler buna göre ayarlanmalı, budala öğretisi ayarınca. İnsan manevi dünyaya bağlansa, eninde sonunda 'o daldan bu dala' şarkısıyla özüne yani maddeye dönmek zorunda kalır. Düşünceler raydan çıkınca ya dahi olunur, ya budala. Zihinde oluşan zerreler altın zerreleri olsa, yaşarız keyfimizce, budalaca. Kulaktan duyduğumuza değil, görüntülü televole dedikodulara inanmalıyız. Bu dünyayı elma şekeri gibi görüp, tadına varmak lazım, yüzümüze gözümüze bulaştıra bulaştıra. Büyük Düşünün Felsefesi tutkusuz olmaz, budala olmayalım. Düşün düşün, budalalık olsun işin. Budalalara kimse sataşmaz, densizlerden başka. Düşüncelerinizi dağıtın, değişik hesaplara para dağıttığınız gibi. Hiç olmazsa biri batarsa diğeri çıkar. Kötülük olmasa hep iyilik ne yavan olurdu. Melekler bıktırır, şeytan arkasından baktırır. Bu bir budala atasözüdür. Acıdan kaçmak olmaz, diziler nasıl seyirci bulur sonra! Bu yerel bir sorun değil, evrensel bir budalalıktır. NİRde bu VANA, sağlık musluğu bozuldu diye yardım çağırmalısınız, yoksa kimse açmaz kapınızı 'bad-ı sabadan gayrı'. Sarımsağı gelin etmişler, kırk gün kokusu çıkmamış diyen bir ulusal akıl Budha'dan geri kalır mı? Yaşayan varlıklar tornadan çıksın, hepsi eşit olsun, savaş değil barış olsun. Ne budalaca bir dilek. Kim olduğunu öğrenmek istiyorsan, zaman kiplerini iyi öğren. Geçmiş, şimdi, gelecek derken bakarsın hoca kulağına asılmış! İster inan ister inanma, herşeye kanma. Bir budaladan yarım akıl bir nasihat. Kin yerine kinin taşı yanında, iyileştir kendini. Budalalığın çaresi yok mu sanki! Bırak ya, dedirtmeden bırak, peşinde koşsunlar. Bu hiç de budalaca olmaz; istersen asıl asılabildiğin kadar, tadı ve suyu çıksın işin. Övmek dövmekle, yermek yemekle yer değiştirsin, sen su akar budala bakar misali izle, bakalım dengeler yer değiştirecek mi? Derdini ummana sal, balık olarak geri dönsün. Açlık sorunu çözülür en azından. Bu dünya koca bir beyindir, çoğunlukla budala beyni. Anne-baba nerede duracaklarını bilmeli, yoksa çocuk budala olur. Bu lafı, varsa, akıllılar çözer ancak. Bir insan kendini yenerek zafere değil, 1-1 beraberliğe ulaşır ruh ve beden kupa karşılaşmalarında. Acılara tepkisiz toplumlar çoğaldıkça, Budha'nın saflık yolunda budala olunur ancak. Varlığın öteki kıyısına varıldığında, ya ortanın solu ya da sağı aranmalıdır, budalaca da olsa. Öfkeniz taraf tutarsa, onun tarafından cezalandırılmanız adil olmaz, budalaca olur. İnsan hayatı aslında muzipçe zevklerden ibarettir. Eğri gösterip, doğruyu kendine saklama. Göreceli olduğu için doğruyu parçalaya parçalaya federe doğru oluşturma, bölerek yönetme. İşine geldiği gibi geçim kaynağı bulma. Düşünmeden doğrudan doğruya hamle etme ve 'o medi medi tasyon tasyon sepeti' şarkısıyla dosdoğru budalalar cennetine gitme gibi. Ayten Suvak

19 Mayıs 2012

AS-Gençlik

Gençlik Aşktır Türkçe'de Ashk olur bir başka dilde slm bütün millete Kısaca mrb herkese Bu nedir derseniz Sanki gençlerden biri Gülmüş de suçundan Hapse atılmış gibi Saçma bir hitabe Karışmışız bir kez siyasete Hep başvururuz Atatürk'e O diyeceğini demiş gençliğe Sportmence "Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur" GDO'yla kirlenmemişse Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar'dan Güvensizlik Densizlik Ofsayt filelere tşkler tribünlere... Ayten Suvak

13 Mayıs 2012

AS-Anneler Taş Yesin, Yarımşardan 86 Karat Yesin...

Kimlerdenim İki S’denim Ben bir S’den doğdum Bir S ile örtündüm İki ses arasında Şiirlerle büyüdüm Baharat yolu şiirimin İki S’den geçiyor Obada açması ak bir gülün Su sesine aşık olmasıdır bülbülün Ay eyvahıysa bir tenin Ben son hecesiyimdir annemin Beşibir yerde atmıştır kalbi Kalp kalp içinde kalbimin İçlerine akar şiirler Anılar kaçak gibi keşkeler suçlu Bense yetim gibi kaybettim annemi İçimde onulmaz bir keder Ve S’lerin kalbi Kendini yiyip bitiriyor şiirler İçinden içinden herbir keşkenin... Ayten Suvak

06 Mayıs 2012

AS-6 Mayıs'da Doğmak Varmış...

Çingeneyim Aşkına Büyük bir korusunda Çamlıca'nın Hep açık durur yeşil bir demir kapı Doğadan şirin mi şirin canayakın İçinde asırlık nice haşmetli yapı Yeri hiç yoktur orada karamsarlığın Bakın zurnalar neşeli havalar tutturmuş Kim kıvraklığına kapılmamış ki tanrım Dol kara bakır dol cigan şarkılarının Ateşler ormanı değil kalpleri yaksın Haydi kalkın bakalım siz de oynayın Bütün romanları getirin yanıbaşıma Bugün havamdayım ben de kıvıracağım... Ayten Suvak

01 Mayıs 2012

AS-Bir Mayıs Günü

Bir Mayıs Günü Elinde spor pabuç yapıştırır çocuk işçi- Bir top yuvarlanır Uçurtmalar havalanır küresel balonlar uçar- İçinde dünya işsizleri Yeraltı atölyeleri binlerce ucuz işçi çalışır- Gardiyan düdükleri Polis barikatları- Şikayetler sıralanır havada biber gazı Kırlarda bayram bir Mayıs günü daha- Y-emekler yenir Ayten Suvak

23 Nisan 2012

AS-Her Çocukta Biraz...


Her Çocukta Biraz...

Çocuk şarkılarında neşe
Hepsinin sözleri Nutuk kafiyeli
Kalplerde Ata’dan hece

Her çocukta biraz Atatürk vardır
Eylemlerde Gençliğe Hitabe
Devlet çocukta umut vaatlidir

Egemenlik bireysel ve millî
Ve ak sokaklarda bilinç saatleri
Ve her mecliste biraz çocuk ruhu vardır...

Ayten Suvak

22 Nisan 2012

AS-Yemeklerden Sonra...



Yemeklerden Sonra Üç Dakika Fırçala

Evdeyiz sanki biz muayenede sizinle
Kesin biçin dişimizi paşa gönlünüzce
Röntgenden mi korkacağız dolgudan mı
Engellemez kahkahayı diş çürüklerimiz
Metallerden zirkonyumdur tercihimiz

Ha ha hay desin porselen gülüşlerimiz
Altı üstü uyumlu takma dişlerimiz
Yanarız çekilirse pembe dişetlerimiz
Rakı sürmez artık ağrıya ninelerimiz
İçinden köprü geçen çene kemiklerimiz

Vallahi toktur o gülen gözleriniz biliriz
Ah çil çil altınla tartılsa yeridir değeriniz
Rağbettedir hep neşeyle gülen çehreniz
Iskartaya çıkan ağza bir çift sözümüz
Şayet Ekrem Hayri Beyse hekiminiz

Hiç dert etmeyiniz ne ödemeyi ne vadeyi...

Ayten Suvak

18 Nisan 2012

AS-Ay Beni Kovalar Ben Ayi...


Ay Beni Kovalar Ben Ayi
Bir Cumhuriyetle Tavlasun
Temel Fadime'yi

Hamsidur da hasi her baliğun
Yaydur Fadimecuğum iki kaşun
Temel senun koçun aslanin
Yengeçle doli doli sepetun
Başak tarlasinda sen sari gelinum
Kayinanamda ikizlerum
Akreptur tostu cebimin
Kovayla değil boğayla gelsun kismetim
Her dokuz ayda terazida oğlak dartarsam
Hay ben bu kalemun!

Ayten Suvak






04 Nisan 2012

AS-Genden Karagöz Enden Hacivat (17)


Geniş Yürek Mangal Kürek

Sokak sokak gezilir kent, orak orak biçilir tarlada renk. Dalbastı Sokağı Kolbastıyla ezilir dümtek dümtek. Hanutçular içeri davet ederler yaka paça, ‘gelin atın bir iki tek’ diyerek. Paris’te Balık Avlayan Kedi Sokağından geçer sarı tekir bir kedi tin tin tin sekerek. Bizde Tavukuçmaz Sokağı karşılık verir get get get geğirerek. Ben Cennetimi Burada Buldum Sokak tabelalara direnir kırt kırt kırt kesilerek. Sen Hayalleri Orada mı Gördün Mahallesi ağzını açarken bir sokağa, Ömür Biter Yol Sürer Caddesi yoncayla açılır ana karayoluna. Bütün yollar çıkar Kart Çınar Meydanına.

Gözetleme kameraları arabalardan, sade insanlardan, canilerden, kapkaççılardan bıkıp usanıp, yalnızca zumlar kart çınara. Çektiğiyse bir hayalettir yalnızca. Kimse görmez hayal oyuncularından başka.

HACİVAT:
Moda Caddesinden geçtim, kendime yeni bir ceket seçtim. A Passage to India ne ki, ben aşk pasajından geçtim. Yüksekkaldırım’da reçelli ponçik yedim.
KARAGÖZ:
Keçeli potin mi giydin, İtalyan kundurasını Berlusconi’ye mi geçirdin?
HACİVAT:
Yok, bir kızı suya götürüp susuz getirdim. Galata Kulesinden Cenevizliler’e mesaj çektim.
KARAGÖZ:
Çerkesler’den kız mı seçtin? Aferin sana, gözüme girdin! Renkli gözlü, akça pakça güzel bir gelin bul da, yüzümüz gözümüz şenlensin.
HACİVAT:
Ben bütün ırkların karışımı bir gen peşindeyim. En akıllı, en güzelin, en barışçılın izindeyim.
KARAGÖZ:
Ne yapacaksın balıkçılı, benim GENDENKA’yı sana vereyim, ama GDO’suz torunlar isterim.
HACİVAT:
Tamam KARAGÖZÜM, sana bir torunlar vereceğim ki kırk bir kere maaşallah çekeceksin...

Asıl iki kafadarın hayallerine çeksinler ‘maşşallah’. GENDENKA HACİVAT’ı ister inşallah. GENDEN KARAGÖZ ENDEN HACİVAT koyarlarsa ilk bebeğin adını, göbek adı olsun Yaresulallah.

Daire kapısında buluşan KARAGÖZ ABLA, GENDENKA, ENDENKA ve AYKANKA hepbir ağızdan çekerler ‘Allahallah!’ Neden ardına kadar açık bu kapı! Şimdi yuttuk mu hapı! Ya hırsızsa, nasıl atsak kapı dışarı!

Kapı ardına kadar açıktır çünkü bitmez KARAGÖZ-HACİVAT yakıştırmaları, GDO bile yakıştıktan sonra...


Ayten Suvak

Bitti

AS-Genden Karagöz Enden Hacivat (16)


Uzatmalı Aşkın Tadı Başka

Hiç bitmez ama, uzatmalı ‘Aykanka-Hacivat –aşk- meşk’ davası bitmiş gibi görünürken, beklenmedik mevsimsiz bir yağmur başlar aniden. Vapura biner kankalar Eminönü’nden, doğru Haliç’e. Selâm alırlar Kasımpaşa hazretlerinden. Huzur doldururlar içlerine, Haliç’i temizleten eski belediye başkanının mavi gözlerinden. Hani nerede Tabakhane Meydanı, Zindanarkası, caddelerden Mutfakkapısı; Aşıklar Meydanından sapılınca Değirmenarkası, kocaman tahta bir evde geyik boynuzları? Nereden gelir değirmenin suyu? Yeşil mercimek çorbasına un ufalamalı; üstüne nane atıp, höpürdeterek mideyi donatmalı.

Aşkzede iki kanka, AYKANKA ve ENDENKA, bir de vasıfsız GENDENKA dalarlar Tahtakale çarşısına, alışverişle tasalardan kurtulmaya. Yokyok çarşısı girer kanlarına. Şu Noel kırmızısı kazak üç kankaya aynı fiyata. Haydee hanımlar! Alışverişten güzel aşk mı olur, bakarlar sevdalının yüzüne bakar gibi iç geçirerek cüzdanlarına. Ya piyangolar tutarsa, kim bakar artık hayırsız erkeklerin suratlarına! Şaplak vurulur onlara Tarotla. Yeni yılda neler olacak, herkes başvurmalı ‘Kankamus’a:

1- Dan Brown Kaybolan Sembol’den sonra Cami Avlusuna Atılan Haç’la hristiyanlığın müslümanlığa dönüşümünün belgelerini ortaya atacak.
2- Vatikan karışacak, papalık ‘üvey babalık’ makamıyla atışacak.
3- KARAGÖZ’le HACİVAT mevlâna tipi dergâh kuracak; ‘kim olursan ol yeter ki bize uğra’ sloganlı dijital kredi kartı dağıtacak.
4- İnternette para akımı hızlanacak. Adınız-yaşınız-cinsiyetiniz-banka hesap numaranız bilgileriyle oluşturulan sanal devletler, eski tip devletlerin naylon hazinelerini hortumlayacak.
5- Dondurucu sistemler kurulup, kutuplar yeniden oluşturulacak. Soğuk politikacıların nefesi maliyetin düşürülmesinde çok işe yarayacak. Sera gazları Azize Sarah’ın dualarıyla yok edilecek. Artan karbon oranı karbon kağıdı üretimiyle dengeleştirilecek. Atık sularla Kurbağalı Dere içdenize çevrilecek.
6- Selülitli kadın kalmayacak, selülitli erkek çoğalacak. Karşılıklı çekim yok olacak, böylece nüfus plânlanacak. Sıpa merkezlerinde bir dijital para, bir at-eşek gübresi yakılacak.
7- Kızıl sarışınlar genlerini pazarlayacak; esmerler hint kınasıyla kızıla çalacak. Papatyaların geni değiştirilip, kırmızı suyuyla saçlar yıkanacak.
8- Çiğ süt emmek deyimi, çiğ gıda yemek deyimiyle yer değiştirecek. GDO’lu argo sözcükleri geliştirilecek.
9- Korku filmi endüstrisi, savaş endüstrisinin önüne geçecek. Üç boyuttan izlenen gösterilerle savaştakinden daha çok insan kalp sektesinden götürülecek. Bu tür film yapımcılarına ek ücret ödenecek. Komplo senaryosu yazarları Nobel ödülünü TNT ödülü olarak değiştirecek. TriNitroToluen adlı tanıtıcı törenle Recep İvedik arkadaşımıza ebedî şeref üyeliği verilecek, TNT ile lumpenliği patlattığı gerekçesiyle.
10- Serdar Turgut’un ‘Serdaramus’u dünyayı çığ gibi ezecek. Biolojik savaştan bekleneni altı günde gerçekleştirecek. Altı günde dünya düşecek...


Ayten Suvak

Sürecek

AS-Genden Karagöz Enden Hacivat (15)


NAGEHAN’da bir boy, bir manken endam; çekmiş kırmızıları, yeni kalkmış kraliçe yatağından. Gözler mahmur, buhurdan. Sabah kahvesini borç almaya gelmiş komşusundan. Destursuz geçilmez yanından. 2009 Astronomi Yılı çıkar falından. Kuşburnunu yer dalından. İstediği şarkıyı dinler CD çalarından. Sonsuz aşıklar geçer hesabından. Biraz tatlımsıdır kafadan. Hokka ağız yumurta yer rafadan. HACİVAT çıkar mektepten, KARAGÖZ çıkar alaydan. Herikisi de kız kaçırırlar saraydan. NAGEHAN parfüm sürer akasyadan. Bu iki erkeğe göz koyar faltaşından.

Çekiç seçilir alet edevattan. Vurulur sunta masaya tak tak tak hukuktan. Ses gelir sağır sultandan. KARAGÖZ’le HACİVAT düşerler birbirlerinin yakalarından. Yastık ne, ceket ne, tortop olur yuvarlanır sanal dünyadan.
Fincan fincan keyif içilir NAGEHAN’ın dolgun dudaklarından. Cabası gelir Kahveci Mehmet Efendi Mahdumu’ndan. Kavga eteğini toplar çıkar kapıdan. İlahi NAGEHAN, zamanlaman tam! Şimdilik iki erkek sana kurban. KARAGÖZ kurtulabilecek mi hanımının dırdırından, HACİVAT AYKANKA’nın aşkından?

Özgürlük yolunda samanlık seyran. Kahve üstüne hiç gitmez ayran. Bir bardak su, osmossuz tarafından. Yanında çikolata olmasın fındık kabuğundan. Kavurucu aşk damlasın kanyaktan...


AYKANKA huylanır bu yakma işlerinden. Bilir, NAGEHAN fişlidir mahrem ilişkilerden. Hangi yuvaya konmamıştır ki leylek geçişlerinden! Su doldurmuştur iptal edilmiş edilmemiş bütün çeşmelerden. Fesüphanallah çeken çekenedir sıradışı serbestliğinden. Para gelir serbest muhasebecilik mesleğinden. Asfalt geçmez dans pistinden. Tongaya basılmaz tango bilgisinden.

NAGEHAN ilaç gibi gelir AYKANKA’nın VATVAT bağımlılığına. Görünce onu alık alık bakarken kız arkadaşına, çıkıverir gönlü aşk ağacının en gevrek dalına. Çattt kırılıverir gider bütün hayranlığı. Ayranlık ayırmalı yoğurdun kalanını. Kefir kırar aşk dahil her mikrobu. Güzelden güzele konan erkek komuta eder GDO’lu kuş ordusunu. AYKANKA teftiş eder kuş beyinliler okulunu. HACİVAT terfi edemez, alırlar işe memurun kadrolusunu. Kim iyi oynar sahnede kıroluğu? Yönetmen seçer en iyi oyuncuyu; tekne kazıntısıyla nitelerler sonuncuyu.

AYKANKA arar telefondan sucuyu. Yapar kahvaltıyı yumurtalı sucuklu. Alt dudağı biraz uçuklu. Sekiz sayısı kimine uğurlu. Sokağın terzisi Matmazel Lulu. Kaçan aşk büyük olur; ardından durma ulu.

Daire komşusunun köpeği ulur; evde yalnız kalmıştır. Köşeye büyüğünü bırakmıştır. Kedi parkta arabaların altına kaçmıştır. Sıradışı sandığı HACİVAT’ın sıradanlığı AYKANKA’nın gözlerini açmıştır. Artık kimse gözünde azmanlaşmayacaktır. NAGEHAN bu işlerde uzmanlaşmıştır. Odadaki koku sönen mumdandır. Çöken bina deniz kumundandır. HACİVAT’la KARAGÖZ’ün ekmeği tandır. AYKANKA’nın uçuklu dudağı baldır. HACİVAT bu saf balı kaçırmakla aptaldır. Yapay kovanlar kraliçe arılara dardır. KARAGÖZÜM, artık bu kırık aşk dekorunu kaldır...


HACİVAT’ın gözleri şaşı olmuştur bir LEYLÂ’ya bir NAGEHAN’a baka baka. AYKANKA sinirlenir ondaki bu istikrarsızlığa. Ekonomik kriz gelip oturmuştur aşk sofrasına. İçer bir bardak buzlu su, fırlak dişleri sızlaya sızlaya. Mezgit atar tavaya, süpürge vurur halıya. Arkeolog gider kazıya. Turşu alınır Hitit parasıyla. Tarihin turşusu kurulur kereviz yaprağıyla. Maydanoz suyu çıkar tamamlayıcı tıpla. Kırmızı pancar suyu akar alkali ortamlara. Asidik bedene takılır yafta. KARAGÖZ’ün gözlerinde gıpta, sırtında yarısı sentetik patiska. Binmez aynasız motora. Rüzgar geçer ıslığa.

KARAGÖZ der ki HACİVAT’a:
Islık çalma konuşurken, git yaptır şu aralık dişlerini tez elden. Aralık-Ocak dişlilere güvenilmez ezelden. Yaydan girer, çıkar Kovadan. Kaypak, gösterişçi, kibirli erkeklerden uzak durun, derken AYKANKA Karaköy’e iner Tünelden. Biri genden diğeri enden kankalarıyla geçer Galata Köprüsünden. Köprüaltında balık-ekmek yerken, martılar ekmek kapar denizden. Binbir ayak bir yerde, insan seli akar dehlizden. Cami avlusunda güvercinler bıkmıştır GDO’lu mısır yemekten. Mısır Çarşısı usanmıştır Nil Nehrini görememekten. Olsun, Nil gibi taşar çarşı baharat istifinden. Boğazlar, mideler yanar kırmızı biberden. Şans çekilir Nimet Abla Gişesinden. Şikayetler tavan yapar hayatı sindirememekten...


Ayten Suvak

Sürecek

AS-Genden Karagöz Enden Hacivat (14)


Mideden geçen aşk yolu kelepçeyle tıkanmıştır. Tüneller kazılmalı, tüp geçitler tez zamanda tamamlanmalıdır. Yoksa gidişat ya Aşk-ı Memnu ya Yaprak Dökümü olacaktır...

AYKANKA kapılmış gitmektedir bahtının yeline. Evi dar gelir misafir seline. Memnunluk maskesi takar yüzüne. Aslında pek yüz vermez çatkapı gelene. Açık büfe kız isteyene, at besleyene. Çok su vermemeli fesleğene. Leğende çamaşır ıslatıp, teşhir etmemeli gelene gidene. AYKANKA kim bilir ne ödemiştir siklamen rengi içgiysilerine. Bu renk direkt girermiş erkeğin kalbine.

HACİVAT girer pembe salona en önde, koyu mavi, nefti yeşil, siyah beyaz kıyafetiyle. Selâm verir kara-deniz-hava kuvvetlerine. Parmaklar terli alında, gözler davetkâr sedirde. Acaba daha mı yakışıklı olurdu kaybolan balık sırtı ceketiyle? Kezzapzakkum derler AYKANKA’nın oyuncak Sibirya panterine. Sırtına basıldı mı kükrer ele güne. Meğer bir panter yatarmış örtülen yastıkların arasında, KARAGÖZ ABLA’nın başörtüsüyle. HACİVAT usturuplu bırakmış bırakmasına kendini sedire; şovalye yüzüklü eli değmiş panterin manto desenli derisine. Birden bir feryat bir feryat, arkasından bir figan, gazellere taş çıkartarak, ruhu saran inleyen nağmelerle.

Saçılmış bütün yastıklar yere, tangonun dönme hareketiyle. Bacak bacak arasından geçmiş, gözler kenetlenmiş birbirine. Başlar yana çevrilmiş, atılmış ayaklar ileriye. Ağızda bir gül varmış, düşmüş HACİVAT’ın üst ceket cebine. Verevden kesim vermiş terzi Hayganuş eteğe. Saçlar toplanmış sımsıkı firketeyle. KARAGÖZ bakakalmış güllâcın nar tanelerine.

KARAGÖZ:
Niye kimse yer vermez oldu manilere? Haydi herkes bir tane attırsın dostluğun şerefine!

Çalıntı yastıklar serilmiş yerlere. Dostluk bakî kalır mı bakalım yense de şekerpare?


KARAGÖZ ABLA:
Yastık yastık üstüne
Biner ev ev üstüne
Çok günahın var ise
Bakma artık yüzüme

KARAGÖZ:
Rastık rastık kaşın var
Çastık çastık dans çalar
Çil çil altın toplama
Hırsız kapıyı açar

AYKANKA:
Damımız tıp tıp akar
Kalbimiz pıt pıt çarpar
Karşılıksız olursa
Aşkımız neye yarar

HACİVAT:
Onun adı Leylâdır
Mutfakları pek dardır
Kim aldırır sofraya
Onun yeri kucaktır

ENDENKA:
Ekmek alır fırından
Mercimek yanar zamdan
Aşklar kime kalmış ki
Herkes geçebilir yardan

GENDENKA:
Zalimden gelir zulüm
Genetik oldu ölüm
Silahlara veda yok
Maniler bölüm bölüm

KARAGÖZ ABLA:
Kayısıya yok sözüm
Gülde bulunur çözüm
Araya giren yok mu
Yok olabilir özüm

AYKANKA:
Yok yok çorbası yaptım
Ben bir ademe taptım
Baktım beni görmüyor
Gözüne gözlük taktım

KARAGÖZ ABLA:
Başıma takmam bere
Leylâk örmem örtüye
Hırsızlar kalbe girse
Leylâ demem kediye

KARAGÖZ:
Ne Leylâdır ne leylâk
Yürüdü şişti ayak
Alış-veriş bittiyse
Adları rahat bırak

Kediler bağırırlar damda ciyak ciyak. Demirden olur sacayak. KARAGÖZ kaçar manilerden bıkarak. Çocuk gelir leylî mektebinden koşarak. Ay ay ay çeker AYKANKA her yeri yastık gibi kaplayan L’li isimlerden usanarak. HACİVAT toplar yere düşen yastıkları, kibarlıktan kırılarak. Farketmez miyop gözü hangi yastık çalıntı, hangi yastık ufarak...


AYKANKA’nın baba yadigârı portmantosunda asılıdır HACİVAT’ın yürütülen balıksırtı ceketi. Kendininki sanır bunu KARAGÖZ’ün hipermetrop gözleri. Geçirir sırtına bir güzel balık zırhını, pul pul döker yere HACİVAT’ın kibarlığını. Kim para sayıp almıştır ki çıtkırıldımlığı! Krallar mı yönetir artık insanlığı? Bütün başkanlar sıradan halk çocukları. Kuşkuyla inceler sıradışını. Bıkan koca terkeder evi alıp başını. HACİVAT iyi bilir diye mi kibardır Fransızca imlâyı, yoksa unutmadığı için mi bedenselden çok ruhsal aşkı? Bazıları yeğ tutar sütlüsüne bitter çikolatayı. Üzerlik otunu azar azar nazara kaynatmalı. Bizim buraların bıçkın delikanlısıdır Sormagir Sokağı.

KARAGÖZ’ün üstündeki ceket gri balık sırtı. Giymiştir sanki çelebi HACİVAT’ı. Daldırır elini cebe, bulur Fransızca kitabı. Kapaktaki yeşil desen andırır koca bir kurbağayı. Kim koymuş bunu, ben kesemem odunu, severim kadın budunu, hiç durma çal udunu, derken derken HACİVAT tutar yeninden.

HACİVAT:
Hayrola KARAGÖZÜM, pürtelaştır görüntün. Nasıl tutacak şimdi yüzün, benim ceketi demek ki sen yürütmüşsün!
KARAGÖZ:
Ağır ol damperli desinler, kaybol tokat aşketmesinler. Ne ceketi, ne yürütmesi? Bu halis muhlis benimki. Nah bu da yeniyıl takvimi. Dün almıştım, bak da gör içeriğini.

HACİVAT:
Ben tanımam mı hiç giyilmedik ceketimi? Herkese anlattım ev taşırken neler yitirdiğimi. Annemin yastıkları, bir de bu ceket kuruttu iliğimi, kemiğimi.
KARAGÖZ:
Diyabet kurutmuştur senin yemeğini. Çekiştirip durma yenimi. Koparacaksın elimi. İki kıytırık yastık, bir damatlık ceket için hayat verilir mi!
HACİVAT:
Seni polise vereceğim, çaldın ha ceketimi! Çıkarsınlar senin bir bir şecereni. Ateşlesinler fitilini, ben indirmeden gözünün perdesini!

Bir ceket için koparılan kıyamet telaşa düşürür herkesi. Hanımlar koşar gelirler, yatıştırmak için beyleri. HACİVAT’la KARAGÖZ güreş tutarlar, alınları tos, elleri kenetli.

AYKANKA herşeyi anlar, KARAGÖZ’ün sırtında görünce kendi çaldığı ceketi. Şimdi nasıl çevirmeli çemberi, inmeli Tavukuçmaz merdivenleri? Neden hiç çıkmaz oldu martıların sesleri? Adet olmuş iki kafadarın itişmeleri.

Bir ceket için arkadaşlık yakan, gerçekten çelebi midir bu adam? Sahibinin sesi geçer plakçılar çarşısından. Aniden içeri dalar NAGEHAN. Kız, sana borçlu kalsın bu cihan...


Ayten Suvak

Sürecek

AS-Genden Karagöz Enden Hacivat (13)


Deyiş bu deyiş, KARAGÖZ ABLA takar sırtına Sherlock Holmes mantoyu, alır yanına kızı GENDENKA’yı, gider iki adım ötede AYKANKA’yı ziyarete. KARAGÖZ durur mu, o da fırlar arkalarından terliklerle. Evlendi evleneli, nerede hanım, üçü bir yerde. GENDENKA istemez takmak beşibiryerde. Salkım saçak altın çok demode. İşkembe çorbası içseler hacının yerinde. Şimdi hanımlar kızartırlar hazır köfte. Kaparili ahtapot salatası zengin sofralarına meze. Sarımsaklı sos gezdirmeli üstüne eze eze. Üçü AYKANKA’ya varırlar geze geze...

AYKANKA’nın uykusu çip olmuştur, tersten okuyunca gözleri dolmuştur. Tersten kuşdili konuşan adam TV’de olay olmuştur. Ayın gül yüzü solmuştur. Olmaz olsun Solmaz takma adı, AYKANKA’ya hayrı dokunmamıştır. Semtte sık sık solgun bir hırsız görülmüştür. Bahçe duvarı markası üstünde, dikenli çitle örülmüştür. Yükte, pahada ağır, hafif ne var ne yok götürülmüştür. Kameralı görüntüler sisle örtülmüştür. Hava boşluklarına kedi gibi hırsız düşmüştür. Başına fareler üşüşmüştür.

KARAGÖZ’e gelen HACİVAT üşümüştür. Yolda yakalar üçlüyü, karşı konulmaz bir arkadaşlık dürtüsü, o da AYKANKA’da çıkarır pardesüyü. Karanfil oylum oylum, gelen yar selvi boyludur, tam AYKANKA’nın aşk güdüsü. Üç kişi KARAGÖZLER, bir de HACİVAT, mahşerin dörtlüsü. AYKANKA daha yaşayamadan akşamüstü hüznünü, HACİVAT’ı karşısında görünce artmıştır üzüntüsü. Nasıl gizlemeli çaldığı yastıkların süsünü? Nasıl açıklamalı bu nazik erkeğe olan aşkının büyüsünü? Nasıl çıkarmalı eski yastıklardan kuş tüyünü? Nasıl nasıl nasıl yazmalı romanların en büyüğünü?

KARAGÖZ ABLA anlar birşeylerin yolunda gitmediğini. Ne de olsa kadınlık içgüdüsü. Ele verir kara sevda gibi birşeyleri AYKANKA’nın HACİVAT eksenli görüntüsü. KARAGÖZ’ün çift gitmiştir pantalon ütüsü. Sokak sanki kokar kilise tütsüsü. Parkta durur şaha kalkan üç atın büstü. Heykeltraşı belediyeye küstü diyorlar. Alt kattaki kiracı dün kediye su püskürttü, bu kesin. Hayal kırıklıklarının kalmadı üstü, bu da esin.

KARAGÖZ ABLA’nın yardımıyla AYKANKA’nın açılır önü. HACİVAT’ın kaybolan yastıklarını hemen tanıyan kurnaz kadın, üstlerine atıverir Sherlock Holmes mantoyla başörtüsünü. Ne olacak yani, kendi de işlemiştir yastıklarına aynı örgüyü. İş işe benzer, işleme işlemeyi alttan üstten büzer. Bir de dudak büker, ay her yerde aynı motifler. Yeni şeyler yaratmalı hanımlar beyler!

Sanmayın ki bu iş burada biter. KARAGÖZ ABLA ergeç alacaktır AYKANKA’nın ağzından lâfı. Hünerli diller örtbas ederler gafı. Titiz hanımlar dantelle donatırlar rafları. Beyler asarlar ipe, un sererken çarşafları. Onların anladıkları ne dantel ne mantel, tel tel kadayıftır, yanında lüle lüle kaymak. Bir de lüle lüle saçlı sarışın bir kız sunsa tatlıyı kırıtarak, HACİVAT bayılmaz mı Leylâsını hatırlayıp şırrakkadak!

Ne fırlatılan pabuç ne burun kıran heykel, ne gen transferi ne aletini fırlatan kasiyer bu kadar kel kel ıskalayabilir hedefi. AYKANKA’nın şişleri ancak vurabilmiştir aşkta sefaleti. Ne politika ne taka tuka düzeltebilir bozuk düzeni. Hayatta her iş çok çekişmeli. Oturup koyun gibi melememeli. Sokmamalı tarlaya çekirgeyi. Yalnız şimdinin değeriyle avlamalı gafili. Çiçek giymeli derbeder Hippi. Fazla böbürlenmemeli horoz ibiği. Gökte taş oynamalı yarı bilimci. KARAGÖZ ABLA el atmazsa işbu sevda gidici.

Kara gözlerin bir başkadır işvesi. Ne yapar eder çözer dili. AYKANKA o kadar kurnazdır ama beceremez avucuna almayı bir erkeği. Kırk fırın kepekli ekmek yemeli, çavdar tüketmeli. Yulafı ihmal etmemeli. Memeli hayvanların sütünü içmeli. Bıldırcın yumurtasına desen çizmeli. Böyle böyle KARAGÖZ ABLA bir bir sıralar yapılacak işleri:

“Git saçlarını kızıla boya. Yeşil lens tak, kirpiklerini gece mavisiyle ovala. Krem yaptır salyangozlara. Elmas taktır burnuna. Roleks saat gizle hindi dolmasına. HACİVAT’ı davet et yılbaşı kutlamasına. Kırmızı şal at sırtına. İpek ağda çek bacaklarına. Dayan dışalım kırmızı şaraba. Yolunu bul, bir kelebek kondur HACİVAT’ın dudaklarına.”

Bakalım HACİVAT saatle kandırılacak adam mıdır? Kırmızıyla çatlayan ar mıdır, damar mıdır? AYKANKA’yı bekleyen okkalı bir şamar mıdır? Yoksa hindi dolmasını yiyen hareli gözlü Leylâ mıdır?

Ayten Suvak

Sürecek

AS-Genden Karagöz Enden Hacivat (12)


Araklanan Yaşamlar

Karga ile Tilki konarlar masala. Şarkı okunur ‘o daldan bu dala, bu karga ne budala’. Teneşir pazara çıkar, satılır kırkından sonra ava çıkana. Korunmayı bilen gelmez nazara. Kılıbık koca dayanır azara. Kaza geliyorum der, reklama para yatırana. Banka kredi vermez, selam verip borçlu çıkana. Tanrı helâlinden bela verir, rahat batana. Polis cobu limon sıkar biber gazına. Gaza gelen kızar doğalgaz faturasına.

AYKANKA afallamıştır uyku sersemliğiyle. Aşk faturasını hep yazarlar onun ismine. Aydan yirmi bir günde bir gelen kısmet havaledir onun kara yüzüne. Bakar gökyüzüne. Haritası gelir gözünün önüne. Yükselen burç Kovada, kendisi İkizlerde. Aşk evi Boğada. Para evi İkiz Kulelerde. Kova dehası devadır her derde. Boğa sevdası çaredir ete kemiğe. Pek heveslidir Başak tarlasında gelinlik giymeye. Burçların tümü davet eder AYKANKA’yı ayağını sıcak tutup, başını serinletmeye.

Bu nedenle sakin sakin ‘ya öyle mi?’ der, gözleri saatte. İnler cinler de olsunlar iyi saatte. Başak kızı soğuktur, kaptırmaz kolay kolay yüreği kimseye lakin Boğa azgındır, koşar bıcağı yiyeceğini bile bile. Kova devrilir bu arada. İkiz çocuklar yenilirler oklara.

Aşk bu, şişede durduğu gibi durmaz; ne kadar soğukkanlı da olsa AY kız sakin kalamaz, kaçar mutfağa. Sıkılınca Amerikalılar’ın yaptığı gibi yumulur dondurmaya. ENDENKA bademcik olur yutkuna yutkuna.

Ah HACİVAT, Başağa bunu da mı yapacaktın alçak! Sol omuzdaki melek bir eksi kondurur, topu sağa fırlatarak. Sağdaki melek taklit eder kurbağayı vrak vrak vrak. HACİVAT kurbağa prens, sen dillere destan prenses. Üzüntüyü bırak, yaşamaya bak! Bir punduna getir öp HACİVAT’ı. Bakalım o zaman görecek mi AYKANKA’yla kamaşmış gözleri Leylâ’yı Meylâ’yı!

ENDENKA hâlâ yutkunur, yiyemez çikolatalı dondurmayı. AYKANKA’ya hiç yakıştıramaz böyle bir kabalığı. Çikolata aşkı bağlamaz mı birbirine bütün kadınları? Bilmez misin kardeş, kadın kadına karşı en amansız savaşçı...

HACİVAT’ın aşkı herkesin dilindedir. Hayallerin elleri bellerindedir. Çevrilen filmler beyaz perdededir. Rus turistler sereserpe Antalya ilindedir. Şifalı bitkilerde yaban mersini öndedir. Kapari ikinci kümededir. Nice bitki yedek kulübesinde beklemektedir. Emekli futbolcular Erman Hocanın kabzımal halindedir. Dara düşen kırmızı kartla para çekmektedir. Yabancı çalıştırıcılar yıldırımı şimşekle birleştirmektedir. Alınan sonuçla seyirci koltukları kırıp geçirmektedir. Bir koltuğa iki aşkı sığdırmayı becerenler iri puntolarla gazetelerdedir. Beceremeyenler ‘Kiziroğlu Mustafaaa Bey, bir beyin oğluuu, zor beyin oğluuu’ türküsünü dinlemektedir. Bütün fatihler birgün fethedilene dönebilmektedir.

HACİVAT fetheden ve fethedilen olarak aktif ve pasif eylemdedir. O Leylâ’nın peşinde, AYKANKA ikisinin de peşindedir. Siyahî Obama tarihe geçmiş, Akoba soyadlılar kendilerinden geçmiştir. Hayaller yemek pişirmektedir. Kudret narı bitkisi zeytin yağı içinde, ballı su sirkededir. Sağlam aşk sağlam kalptedir. Damarlar şeker hastalığıyla hastane çöplüğündedir. Tepsiye tavuk etli kuş üzümlü börek döşenmiştir. Domuz kumbara dolmuş, filin hortumuyla el değiştirmiştir. İnsanlar ‘outlet’ mağazalarında tavuk gibi mal eşelemektedir. HACİVAT’la AYKANKA’nın eşleştirilmesi GDO engellidir. Dolmuş durağında bekleşen adamların burunları çengellidir.

KARAGÖZ:
Ay, burnum yara oldu silmekten. Şişi çıkar hanım ilmekten. Alimallah çıkmasın sivrisi göbek deliğinden!
KARAGÖZ ABLA:
Tığ işi gelir elimden. HACİVAT’ın yeni evine yastık işlesem diyorum hediye gibisinden. AYKANKA’ya gidip faydalansam annesinin örneklerinden...

Ayten Suvak

Sürecek

AS-Genden Karagöz Enden Hacivat (11)


Zil çalar kuş sesiyle. Köpek havlar kediye. Martı kızar serçeye. Karga konar hanımeline. Guguklu saat dayanır on ikiye. Sarkaç salınır bir sancak bir iskele. Avunur millet, içinden hayal geçen şiirlerle. Sokaklar dar gelir, evde kalmış duvak düşkününe. Oyalanır sevdiği aşk filmleriyle. Suya gider çukur çeşmeye. Fistan alır endazesi on yediye. Lâf atar şaire ‘git kendini dövdürmeden’ diye diye...

AYKANKA tam yatmaya hazırlanır, ENDENKA tokmağını kaldırır kapının. Esiri olmamalı uyku hapının. Tuğlaları ses geçirmez yandaki yapının. Vitamini bol olmalı Himalaya şapının. Tık tıkları duyulur ENDENKA’nın uzun topuklarının.

AYKANKA uyuyamamıştır, yeşil başlı ördek gibi şaşırmıştır. Dolaptan bir dilim yeşil fıstıklı baklava aşırmıştır. Rahmetli annesinin yeşil ipek yorganına sarınmıştır. Lahana yeşili mantoyu sandığa kaldırmıştır. Yeşil yastığa pembe kılıf takmıştır. Kapı çalınınca şarap rengi perdeyi aralamıştır.

Aaa, ‘iyi saatte olsunlar’ olsunlar işkenceyle maraza! Başlar hayırdır inşallah, hayırdır inşallahlara. Keşke alsaydı in-cin kovan duaları hafızaya. Gel de doldurma kan kırmızısı lohusa şerbetini bardağa. Birkaç yudum alır, olmayan uykusu iyice dağılır. Karanlık aydınlığa, kara aka, ak beyaza döner. Kırım ‘prestroykayı’ över. Ruslar tadını çıkarırlar beyaz gecelerin. Hüznü hiçbir şeye benzemez yağmurlu akşamüstlerinin. Romantizmi şarkıları bayar yıldızlı gecelerin.

Netamelidir, yeniden bayılabilir AYKANKA. Duvar gülleri yan bakmaz saksağana. Kim alışabilir tsunamiye, sağanak yağmura? Sel olur akıtır duaları AYKANKA başından ayağına. Ne ister bu saatte acep, koca mağduru ENDENKA?

Ateş düştüğü yeri, dedikodu yakar dilleri. Sanki ‘otuz yaş kadınlarının durağı’dır AYKANKA’nın evi. Kimse çözemez ‘kadın yaşı’ bilmecesini. Hendek atlatmaz deveyi. Çukurçeşme Sokağı izler Ortodoks ayinini. Ehline bırakmalı koku ilmini.

Dedikodu kokusu almıştır ENDENKA. Pek de delidolu değildir ama yüreği yanıktır be abla. Ne yapsın kanka, kocadan da olmuştur, sağlıktan da. Hoş görmeli, hemen iş vermemeli fırçaya. Kocası Ekrem yazmıştı aşklarını havaya, kendi de karıştı ya zaten hava-civaya. Şimdi yazılmış diyorlar Çiçek Pasajının rakı kokusuna. Bu zamanda yer yok aşırı duygusallığa. Bira da maya olur umursamazlığa. Ana kurda derler asena. Sayfalar yetmez üçüncü şahısların sevdalarına.

Aşkı indiği kuyudan bir türlü çıkaramayanların tesellisidir dedikodu. Atarsın dilek paralarını arkana alıp aşk çesmesini, ihya edersin Roma Belediyesini. Yesinler aşkın yengeç hareketlerini. Kıskacına girenler için çağırsınlar devriyeleri.

ENDENKA tekrar tekrar bağırtır kapı zilini. Hatırlar insan sinirli, kavgacı kedileri. Huysuzluk hem hayvanî, hem insanî. Hapşırmak için arama karabiberi, enfiyeyi. Bazı şairlerin külliyatı bozar ezberi. Bazılarına yağlı gelir tantuni.

Bir tantanayla açtırır kapıyı ENDENKA. Dalar içeri, bulutlar kaçışır ufka. Yaşken ağır basar yufka. Takma ad seçer biri ‘culpa mia’. Elifbeden başlanır lâf kaynatmaya. Sosyete doymaz restoranlarda oturmaya.

‘Gel buyur otur şöyle’der AYKANKA, yanağında yastık izi, saçında kelebek toka. Komşunun oğlu oturur korsan kasetten müzik araklamaya. Yolunu şaşıran dalar çıkmaza. Kızgın boğa toslar duvara. İçten içe öfkelenir ENDENKA aşkı bulanlara. HACİVAT da aşka gelip Leylâââ Leylâââ diye ummanlara ummanlara bağırmıştır ya, aşkın sesi ENDENKA’nın yüreğini delip geçmiş, boş kovan yatak odasının leylâk renkli duvarına yerleşmiştir. Gladio’nun kurşunu devletin içine işlemiştir. Vadide kurtlar cesetleri kemirmiştir. ENDENKA kanseri yenip semirmiştir. Ekrem’i cehennemin dörtyol ağzına göndermiştir. Aşkın televole dedikoduları içinde yeşermiştir.

Duydun mu kanka, HACİVAT Leylâ adlı bir dilbere aşermiştir...

Ayten Suvak

Sürecek

AS-Genden Karagöz Enden Hacivat (10)


LEYLÂKA on yedisinde tekmeyi basar HACİVAT VATVAT’a. Ne çelebilik söker ne para. H.V.V. bahtsızdır aşktan yana. Dilbaz KARAGÖZ kaçırmıştır kızı binbir yalan dolanla. Şimdi kim gider ev taşlamaya, kapı paspaslamaya? Kırmızı başlıklı aptal kız kanmıştır kurnaz tilkinin oyunlarına. Kızı artist yapacaktır sözümona. Uyduruktan bir film çektirir onunla bununla. Sefalete düşer zavallı Lolita LEYLÂKA. Neyse ki helâl, GDO’suz süt emmiş sağır bir adam çıkar karşısına. Evlenip geçinirler zıt olsalar da taban tabana. On yedisinde gebe kalır LEYLÂKA. Körpelik gider, güzellik yer falaka. Hayat zordur karında bir çocukla. Para da kıttır, başvurulur üvey babaya. Arz-ı hâl olunur mektupla sayfa sayfa. HACİVAT’ın VATVAT yüreği dayanamaz onca acıya. Kendisini bırakıp KARAGÖZ’e kaçmış da olsa, deste deste para bulup getirir üvey kızına.

Bırak bu sağır kocayı, açayım sana bağrımı, banka hesabımı. Gel kabul et benimle ömür boyu yaşamayı, der iki canlı LEYLÂKA’ya. Oysa kızın aklı Alaska’dadır; orada kocasıyla belki dondurmacılık yapacaktır. Zaten H.V.V.’ye yarım gönülle bile bağlanmamıştır; V.V. kendi içinde yana yana çifte kavrulmuştur. Hem kız KARAGÖZ’e daha çok sevdalanmıştır. O daha hoşsohbet, şakacı, çapkındır. HACİVAT metroysa KARAGÖZ çift katlı gıcır otobüstür. Lolita LEYLÂKA’nın kovboyudur, Rus-Amerikan salatalı Nabokov’dur. Anlayan anlamıştır, bu yakıştırma öykücük de Vladimir Nabokov’un Lolita’sından aşırmadır. Kahvehaneler kıraathane olalı beri herkes parmakları arasında sigara yerine kitap taşımaktadır. 2010 Kültür Başkenti olmak kolay mıdır? Önce kitaplarla işe başlamalıdır, sonrası kolay...

KARAGÖZ’ün HACİVAT VATVAT’tan daha çok beğenilmesi olay olmuştur olay. Genden KARAGÖZ enden HACİVAT’la çekilir filmler alay alay. Nabokov’un Humbert Humbert Hacivat’ı vurur öldürür sonunda Quilty Karagöz’ü. Bizim hayallerinse tutmaz buna yüzü. Ne KARAGÖZ koklar karısının üstüne başka bir gülü, ne HACİVAT götürür eve gencecik bir on dörtlüğü. Hayalle iş pişirmektir bizimkilerin üstünlüğü. Kimse istemez onlardan yüz görümlüğü. KARAGÖZ hanımına hediye eder kumaş bürümcüğü. HACİVAT temizletir KARAGÖZ’e kömürlüğü. Herkes birbirinden bilir sömürüyü. GENDENKA seçer yılbaşındaki mönüyü. Hep birlikte ziyaret ederler dağbaşında bir köyü.

KARAGÖZ:
Çevir kazı yanmasın, Kaz Dağları dumanlanmasın. Altın yüreklerden kasalara girdikçe HACİVAT çelebi efkârlanmasın.Çelebilik hâlâ modadır
sanmasın. Azarsa teneşir paklamasın.
HACİVAT:
Moda’da bir ev kiraladım, dul bir hanımdan. Bir kızı var ki hiç çıkmıyor aklımdan...
KARAGÖZ:
Salkımdan tattır bana da bir tane salkımdan. Kara üzümü gözlerime bakıp bakıp da yeme!
HACİVAT:
Sen sen ol, o kızın yanında yat da yeme!
KARAGÖZ:
Ne, sen yat mı aldın annene? Nereden buldun onca parayı, daha doğru dürüst ödeyemezken ev kiranı?

HACİVAT:
Bu kez tam on ikiden vurdum şansı. Sevdim on üçünden gün bile almamış gencecik bir kızı.
KARAGÖZ:
Bu mevsimde nerede buldun körpecik hıyarı? Seradır o sera, mevsimsiz hiçbir meyvaya sebzeye kanma!
HACİVAT:
Tam aşk mevsimindeyim, beni yaşlı bir moruk sanma. Ali-Veli-Kırk dokuz-Elliye aldanma.
KARAGÖZ:
Kim demiş bana dallama, sen mi? Vallahi alırım seni ayağımın altına! Hesap versin bütün başlar ayağa.
HACİVAT:
Ayaklarına kapanacağım Leylâmın. Ben artık bir mecnunum.
KARAGÖZ:
Macun var mı sende macun? Varsa biraz ver de camlara çekeyim. Önümüz kış...
HACİVAT:
Kış bahçesi yüreğim döndü ilkbahara. Gideceğim gönlümün götürdüğü yere bağıra bağıra. Leylâââ, Leylâââ...
KARAGÖZ:
Ne bağırıyorsun be delirdin mi? Kim ki bu Leylâ? Kardeşleri var mı Süheylâ, Neclâ? Hani anaları bizim Dürdane Kalfa?

Sor söylesin sana Nabokov Usta. Geçkince bir adam aşık olur gencecik
bir kıza. Bu da onun sonu olur ama konu da olur ölümsüz bir romana...


Bu genetiği değiştirilmiş organizmalı aşkla olmuştur HACİVAT bir kolpa. İki yana atmaktadır yalpa. Yeleği tutan kopça. Bir araya gelemeyen iki yaka. Artık taşınmaz oldu karpuzlar takalarla. Tak taka taka taka tamir yapar HACİVAT kiralık konak yavrusuna. Çok fazla bakmamalı insan hayatın tadına, sonra bıkar oturamaz sofraya. Kıssadan hisse çok mutlu olmak yaramaz HACİVAT’a. İsteyerek kapılır biraz karamsarlığa. Aklı takılır annesinin el emeği göz nuru yastıklarına. Durur durur söver, taşınırken çalınmalarına. Bir de hiç giyilmedik bir ceketi uçmuştur kayboluşa. Anladık, her şey düşer birgün boş sayfaya. Markalar atılır çöp kutularına ama HACİVAT dört gözle bakmaktadır maaşa. Sevgilinin saçları maşa maşa iner omuzuna, kıvırcıktan dalgalıya. HACİVAT toplar eşyasını bir odaya. Kedi çarpar kovaya. İner akşam, aktarılacak dama. HACİVAT çıkar köşebaşına...

KARAGÖZ:
Vay HACİVAT, yerleşemedin mi, ne bu surat! Biz de sana geliyorduk hanımla, elimizde sakatat!

Bir takım ciğer, bir böbrek, bir dalak. Girer mutfağa KARAGÖZ paytak paytak. HACİVAT hiç acele etmez içeri girmeye. Elleri ceplerinde, nazarı gökyüzünde. Bulutlu hava hiç mi hiç iyi gelmemektedir eklemlerine. Lodosla bakar bu yaştan sonra ne köy ne kasaba fikirlerine. Daha dün Leylâââ Leylâââ sayıklayanın gönlüne girmiştir bir kene. ORhPozitif olmuştur kanını eme eme. KARAGÖZ seslenir mutfaktan ‘bak kanlı bir dalak yaptım, gelip de yesene!’ HACİVAT cevap verir ‘siz bakın işinize!’
KARAGÖZ ABLA bakar bakar, teşhisi koyar bu meseleye. ‘HACİVAT çok dertli, bırak üstüne gitme!’


AYKANKA gölge gibi süzülür kendi evine, her yer pembe. İncir çekirdeği dolar sevgiyle, yansır perdeye. İncir de ne iyi gider cevizle. AYKANKA bırakır alış-veriş torbasını tezgâhın üstüne. Girer salona, oturur kanapeye. Her yer bezenmiştir işlemelerle. Bu kendisinin, bu annesinin, şu teyzesinin; yer kalmaz halaya, yengeye. Hayaller bakar âleme. Hoca yatar ibadete. Günahkâr söver kıyamete.

Kıyamet gibi eşya doldurur herbir metrekareyi. Kutular kaplar yatakların altını üstünü. Ceviz sandık ayakucunda, topuzlu karyola başucunda, AYKANKA geçinir ucuucuna. Yemek, balık-ekmek tava, bol limonlu, tahin helvalı fava. Çiçeklerden manolya. Kimse bastıramaz AYKANKA’yı faka.

Kim ne derse desin, kızın gönlü kayar HACİVAT’a. Kim bakmaz ki böyle kibar, böyle çelebi adama. Her yer maganda doludur maganda. Kapı dibinde açelya. Açıl susam açıl kara parayla. Ülke gitsin talana. Açılsın falana filana. HACİVAT abayı yakmış filancaya. Komşu amca kaçmış taşraya. Kavak ağacının gölgesi düşmez olmuş sokağa.

AYKANKA gölge gibi sızmış birgün çınaraltına. Seyretmiş HACİVAT’ı taşınırken doya doya. Göz koymuş bir torbaya; içinden sarkıyormuş pembe-beyaz bir dantela. Tıpkı bendekiler gibi, demiş fısıltıyla. Almış bu torbayı, vurmuş sırtına. Gölgelere karışmış güneşin altında. O torbadan çıkan birkaç yastık ve bir ceket ‘hırsız’ damgası vurmuş AYKANKA’nın alnına. Oysa gönül hırsızlığı dahil değilmiş adi suçlara. Alt tarafı yastıklarla, balık sırtı cekete bakarmış HACİVAT’a bakar gibi AYKANKA. Aşk ferman dinlemez, kök söktürürmüş kanuna tımbır tımbır.

Kanun sesi çıkar az sonra balkona. Romanlarda düğün vardır; titreşimler geçer, göbekten kalçalara...


Ayten Suvak

Sürecek

AS-Genden Karagöz Enden Hacivat (9)


KENANKA bir an başını kaldırır gökdelenleşmiş çevirilerinden. Biraz kızgındır ama hırgür çıkmaz Başak erkeğinden. AYKANKA sorumludur bozuk çıkan resimlerden. Bayıldığında kaymıştır bütün hayaller karelerden...

Rüzgar eser karayelden. Kahramanlar kılıç kuşanır Don Kişot namlı erden. Yaprak yaprak karikatür uçuşur Don Quichotte adlı mizah dergisinden. Şen kahkahalar yükselir hayal kahvehanesinden.

Kültürler gelir, kültürler geçer tüm dünya kentlerinden. Bu kez piyango topu İstanbul’undur. ‘Bul karayı al parayı’ torbası onundur. İşini bilirse karundur, bilemezse harundur. Anlaşılır mı hemen, şehrimiz kavun mudur? İş bilenin kılıç kuşananındır. Kullanılmayan deyimler ölüme mahkûmdur.

KARAGÖZ:
Bende yürek Selânik, korku kumdur. Sözün özeti bir varmış, bir yokmuş’tur.
GENDENKA:
Vatanî görev herkesindir, medya maymunu kafesindedir. Dünya Ticaret Örgütü herkesin cebindedir.
KARAGÖZ:
Bir sincapla bir tosbağa atın terkisindedir.
KARAGÖZ ABLA:
Saçmalığın bini bir para, canı yanan eşek yörüktür ata.
HACİVAT:
Hayır, atlar tepişir, eşekler ezilir arada.
AYKANKA:
Boş fıçı çok langırdar. Diyecekler boş bunlar, çok langırdadılar.
GENDENKA:
Değme sarhoşa, yıkılana kadar gitsin derler adama.
KARAGÖZ:
Kimine gazoz, kimine şampanya!

KENANKA atar Almanca bir deyim ortaya. Eile mit weile, der kırk yıllık Almancasıyla. Türkçe’ye çevirmeyi unutur, hayaller yapar bu işi, kitaba baka baka. Acele eden ecele gider, der tam puanı kapar AYKANKA. Suretler anlaşır kültürlerarası lâflarla. KENANKA alelacele tekrar döner Almanya’ya. Çünkü seslenmiştir Frau ELENOREKA: Wo bist du KENAN, du bist mein du bist mein! Nein, yok gitmek artıkın zur Türkei, senin yemek memleket Düisburger yau!

Aman KENANKA Türk kalsın, biralar Alman. 2010’da İstanbul aman ki aman. Etkinlikler akıllara ziyan. Görsünler el mi yaman, bey mi yaman! En yaman bizim devran. Lâfla peynir gemisi yürütür her an. Her suret asılır kendi bacağından. Kültür konferanslarının bütün kahveleri, çayları, ‘hatçaklıtları’ GDO’suz Marduk kumundan...


Karagöz’ün sakalı kızıl kırçıllı, bıyığı kaytan, gözleri kırmızıdır. Tavşan geni karışmıştır zahir, kızıl kahve gözler bakar tahir tahir. Hapşırır yeninden içeri, sendeler geri geri. Belli ki onu da esir almıştır domuz gribi. Öksüre öksüre girer sahneden içeri; azıcık beri durun beri. Öpüşmek sarılmak yok bundan kelli, ama KARAGÖZ’ün aklı başında hayali aşındadır. Her zamanki haliyle tam kıvamındadır.

KARAGÖZ:
DOğadan gelir korkuMUZ; DOsta verilir oMUZ. GDO’dan aşı yer karpuz. Rekabet işbu virüsle bakteri arasında, bağışıklık sistemi sonsuz. İlaç sanayii gelişemez onsuz. DOkulara hergün çikita MUZ...

Böyle der, muzu soyar, içinden çıkan istavriti yer. Hem protein hem karbonhidrat birarada iyi gider. KARAGÖZ’ün rengi normale döner. Gözler bir yanar bir söner. Sonunda muradına erer. İyileşir, kahveye gider. Tam oturacakken HACİVAT yoldan geçer. Halinde tavrında bir sünbül teber. Boyu posu Sarayburnu’na fener. Hâlâ yakışıklıdır ellisine merdiven dayamış nefer. Yalnız bir garipliği vardır HACİVAT’ın; KARAGÖZ hemen sezer, gizlene gizlene izler.

HACİVAT duldur epey zamandır. Kendi kendine yeten becerikli bir adamdır. Nüktedandır. Gönlü hep taze bir fidandır. İçinde bülbüller öter, ev sahibi duvak düşkünü dul hanımın gönlünde tüter. HACİVAT VATVAT’ı çağırır durur, oysa berikinin aklı kadının on iki yaşındaki kızına takılır. LEYLÂKA, ismi budur. LEYLÂKA HARE. Ana-kızın ailesi pare pare. Ana DÜRDANE HARE mektup yazar, aşkını ilan eder HACİVAT Çelebiye. Adam kibar, okumuş, kişiliği yekpare.

Neredeyse yarım yüzyıllık adam, on ikilik çocuğa tutulur, yaşı başı durulur. Kızın ayağına, sarı saçına, fidan boyuna kul olur. LEYLÂKA’ya baba, DÜRDANEKA’ya koca yazılır. Orta ikiden bütünlemeli LEYLÂKA Fransızca’yı HACİVAT’tan alır. Resimli romanlar yerlere yayılır. VATVAT çelebi için bu skandal sayılır. LEYLÂKA zoraki okumaktan bir bayılır bir ayılır...

KARAGÖZ HACİVAT’ın hayatına bir uzaktan bir yakından katılır. Dul DÜRDANEKA’yla o da bir zamanlar küçük bir macera yaşamıştır. LEYLÂKA’nın duru güzelliğinin o da farkındadır. HACİVAT her şeyden habersiz aşk yarışındadır. LEYLÂKA yazmakta olduğu romanın baş kahramanıdır. Bütün gizli emeller yaprak yaprak ortadadır. DÜRDANEKA bu durumu öğrenince hayatı kararır; asabice atar kendini sokağa, bir arabanın altında kalır. O aralık LEYLÂKA yaz kampındadır. Bilmez annesinin öldüğünü, eğlendirir orada oğlanlarla gönlünü.

Babalığı HACİVAT HACİVAT dikilir karşısına birgün. Bundan böyle H.H.’nin emektar kamyonetinde geçer hayat günbegün. HACİVAT esirdir, LEYLÂKA begüm. Nesi var nesi yok harcar bizim çelebi, peri kızının uğruna. Üç yıl geçer, ne maceralar ne maceralar eklenir masala. Peri kızı girer on beş yaşına. Zülüfleri düşer hilâl kaşına. KARAGÖZ izler bu ‘uygunsuz’ çifti uygun adımla. LEYLÂKA koca babasından gizli gizli buluşmaktadır onunla. Acaba KARAGÖZ’le HACİVAT’ın gölge oyunu mudur bu aslında? LEYLÂKA’nın gönlü bir KARAGÖZ’de bir HACİVAT’ta. Kızıl gül endamı hare hare dalgalanır durur yakamozlarda.
K ile H’nin gelmesi yakındır alfabede gırtlak gırtlağa...

Ayten Suvak

Sürecek