04 Nisan 2012

AS-Genden Karagöz Enden Hacivat (10)


LEYLÂKA on yedisinde tekmeyi basar HACİVAT VATVAT’a. Ne çelebilik söker ne para. H.V.V. bahtsızdır aşktan yana. Dilbaz KARAGÖZ kaçırmıştır kızı binbir yalan dolanla. Şimdi kim gider ev taşlamaya, kapı paspaslamaya? Kırmızı başlıklı aptal kız kanmıştır kurnaz tilkinin oyunlarına. Kızı artist yapacaktır sözümona. Uyduruktan bir film çektirir onunla bununla. Sefalete düşer zavallı Lolita LEYLÂKA. Neyse ki helâl, GDO’suz süt emmiş sağır bir adam çıkar karşısına. Evlenip geçinirler zıt olsalar da taban tabana. On yedisinde gebe kalır LEYLÂKA. Körpelik gider, güzellik yer falaka. Hayat zordur karında bir çocukla. Para da kıttır, başvurulur üvey babaya. Arz-ı hâl olunur mektupla sayfa sayfa. HACİVAT’ın VATVAT yüreği dayanamaz onca acıya. Kendisini bırakıp KARAGÖZ’e kaçmış da olsa, deste deste para bulup getirir üvey kızına.

Bırak bu sağır kocayı, açayım sana bağrımı, banka hesabımı. Gel kabul et benimle ömür boyu yaşamayı, der iki canlı LEYLÂKA’ya. Oysa kızın aklı Alaska’dadır; orada kocasıyla belki dondurmacılık yapacaktır. Zaten H.V.V.’ye yarım gönülle bile bağlanmamıştır; V.V. kendi içinde yana yana çifte kavrulmuştur. Hem kız KARAGÖZ’e daha çok sevdalanmıştır. O daha hoşsohbet, şakacı, çapkındır. HACİVAT metroysa KARAGÖZ çift katlı gıcır otobüstür. Lolita LEYLÂKA’nın kovboyudur, Rus-Amerikan salatalı Nabokov’dur. Anlayan anlamıştır, bu yakıştırma öykücük de Vladimir Nabokov’un Lolita’sından aşırmadır. Kahvehaneler kıraathane olalı beri herkes parmakları arasında sigara yerine kitap taşımaktadır. 2010 Kültür Başkenti olmak kolay mıdır? Önce kitaplarla işe başlamalıdır, sonrası kolay...

KARAGÖZ’ün HACİVAT VATVAT’tan daha çok beğenilmesi olay olmuştur olay. Genden KARAGÖZ enden HACİVAT’la çekilir filmler alay alay. Nabokov’un Humbert Humbert Hacivat’ı vurur öldürür sonunda Quilty Karagöz’ü. Bizim hayallerinse tutmaz buna yüzü. Ne KARAGÖZ koklar karısının üstüne başka bir gülü, ne HACİVAT götürür eve gencecik bir on dörtlüğü. Hayalle iş pişirmektir bizimkilerin üstünlüğü. Kimse istemez onlardan yüz görümlüğü. KARAGÖZ hanımına hediye eder kumaş bürümcüğü. HACİVAT temizletir KARAGÖZ’e kömürlüğü. Herkes birbirinden bilir sömürüyü. GENDENKA seçer yılbaşındaki mönüyü. Hep birlikte ziyaret ederler dağbaşında bir köyü.

KARAGÖZ:
Çevir kazı yanmasın, Kaz Dağları dumanlanmasın. Altın yüreklerden kasalara girdikçe HACİVAT çelebi efkârlanmasın.Çelebilik hâlâ modadır
sanmasın. Azarsa teneşir paklamasın.
HACİVAT:
Moda’da bir ev kiraladım, dul bir hanımdan. Bir kızı var ki hiç çıkmıyor aklımdan...
KARAGÖZ:
Salkımdan tattır bana da bir tane salkımdan. Kara üzümü gözlerime bakıp bakıp da yeme!
HACİVAT:
Sen sen ol, o kızın yanında yat da yeme!
KARAGÖZ:
Ne, sen yat mı aldın annene? Nereden buldun onca parayı, daha doğru dürüst ödeyemezken ev kiranı?

HACİVAT:
Bu kez tam on ikiden vurdum şansı. Sevdim on üçünden gün bile almamış gencecik bir kızı.
KARAGÖZ:
Bu mevsimde nerede buldun körpecik hıyarı? Seradır o sera, mevsimsiz hiçbir meyvaya sebzeye kanma!
HACİVAT:
Tam aşk mevsimindeyim, beni yaşlı bir moruk sanma. Ali-Veli-Kırk dokuz-Elliye aldanma.
KARAGÖZ:
Kim demiş bana dallama, sen mi? Vallahi alırım seni ayağımın altına! Hesap versin bütün başlar ayağa.
HACİVAT:
Ayaklarına kapanacağım Leylâmın. Ben artık bir mecnunum.
KARAGÖZ:
Macun var mı sende macun? Varsa biraz ver de camlara çekeyim. Önümüz kış...
HACİVAT:
Kış bahçesi yüreğim döndü ilkbahara. Gideceğim gönlümün götürdüğü yere bağıra bağıra. Leylâââ, Leylâââ...
KARAGÖZ:
Ne bağırıyorsun be delirdin mi? Kim ki bu Leylâ? Kardeşleri var mı Süheylâ, Neclâ? Hani anaları bizim Dürdane Kalfa?

Sor söylesin sana Nabokov Usta. Geçkince bir adam aşık olur gencecik
bir kıza. Bu da onun sonu olur ama konu da olur ölümsüz bir romana...


Bu genetiği değiştirilmiş organizmalı aşkla olmuştur HACİVAT bir kolpa. İki yana atmaktadır yalpa. Yeleği tutan kopça. Bir araya gelemeyen iki yaka. Artık taşınmaz oldu karpuzlar takalarla. Tak taka taka taka tamir yapar HACİVAT kiralık konak yavrusuna. Çok fazla bakmamalı insan hayatın tadına, sonra bıkar oturamaz sofraya. Kıssadan hisse çok mutlu olmak yaramaz HACİVAT’a. İsteyerek kapılır biraz karamsarlığa. Aklı takılır annesinin el emeği göz nuru yastıklarına. Durur durur söver, taşınırken çalınmalarına. Bir de hiç giyilmedik bir ceketi uçmuştur kayboluşa. Anladık, her şey düşer birgün boş sayfaya. Markalar atılır çöp kutularına ama HACİVAT dört gözle bakmaktadır maaşa. Sevgilinin saçları maşa maşa iner omuzuna, kıvırcıktan dalgalıya. HACİVAT toplar eşyasını bir odaya. Kedi çarpar kovaya. İner akşam, aktarılacak dama. HACİVAT çıkar köşebaşına...

KARAGÖZ:
Vay HACİVAT, yerleşemedin mi, ne bu surat! Biz de sana geliyorduk hanımla, elimizde sakatat!

Bir takım ciğer, bir böbrek, bir dalak. Girer mutfağa KARAGÖZ paytak paytak. HACİVAT hiç acele etmez içeri girmeye. Elleri ceplerinde, nazarı gökyüzünde. Bulutlu hava hiç mi hiç iyi gelmemektedir eklemlerine. Lodosla bakar bu yaştan sonra ne köy ne kasaba fikirlerine. Daha dün Leylâââ Leylâââ sayıklayanın gönlüne girmiştir bir kene. ORhPozitif olmuştur kanını eme eme. KARAGÖZ seslenir mutfaktan ‘bak kanlı bir dalak yaptım, gelip de yesene!’ HACİVAT cevap verir ‘siz bakın işinize!’
KARAGÖZ ABLA bakar bakar, teşhisi koyar bu meseleye. ‘HACİVAT çok dertli, bırak üstüne gitme!’


AYKANKA gölge gibi süzülür kendi evine, her yer pembe. İncir çekirdeği dolar sevgiyle, yansır perdeye. İncir de ne iyi gider cevizle. AYKANKA bırakır alış-veriş torbasını tezgâhın üstüne. Girer salona, oturur kanapeye. Her yer bezenmiştir işlemelerle. Bu kendisinin, bu annesinin, şu teyzesinin; yer kalmaz halaya, yengeye. Hayaller bakar âleme. Hoca yatar ibadete. Günahkâr söver kıyamete.

Kıyamet gibi eşya doldurur herbir metrekareyi. Kutular kaplar yatakların altını üstünü. Ceviz sandık ayakucunda, topuzlu karyola başucunda, AYKANKA geçinir ucuucuna. Yemek, balık-ekmek tava, bol limonlu, tahin helvalı fava. Çiçeklerden manolya. Kimse bastıramaz AYKANKA’yı faka.

Kim ne derse desin, kızın gönlü kayar HACİVAT’a. Kim bakmaz ki böyle kibar, böyle çelebi adama. Her yer maganda doludur maganda. Kapı dibinde açelya. Açıl susam açıl kara parayla. Ülke gitsin talana. Açılsın falana filana. HACİVAT abayı yakmış filancaya. Komşu amca kaçmış taşraya. Kavak ağacının gölgesi düşmez olmuş sokağa.

AYKANKA gölge gibi sızmış birgün çınaraltına. Seyretmiş HACİVAT’ı taşınırken doya doya. Göz koymuş bir torbaya; içinden sarkıyormuş pembe-beyaz bir dantela. Tıpkı bendekiler gibi, demiş fısıltıyla. Almış bu torbayı, vurmuş sırtına. Gölgelere karışmış güneşin altında. O torbadan çıkan birkaç yastık ve bir ceket ‘hırsız’ damgası vurmuş AYKANKA’nın alnına. Oysa gönül hırsızlığı dahil değilmiş adi suçlara. Alt tarafı yastıklarla, balık sırtı cekete bakarmış HACİVAT’a bakar gibi AYKANKA. Aşk ferman dinlemez, kök söktürürmüş kanuna tımbır tımbır.

Kanun sesi çıkar az sonra balkona. Romanlarda düğün vardır; titreşimler geçer, göbekten kalçalara...


Ayten Suvak

Sürecek

Hiç yorum yok: