23 Nisan 2012

AS-Her Çocukta Biraz...


Her Çocukta Biraz...

Çocuk şarkılarında neşe
Hepsinin sözleri Nutuk kafiyeli
Kalplerde Ata’dan hece

Her çocukta biraz Atatürk vardır
Eylemlerde Gençliğe Hitabe
Devlet çocukta umut vaatlidir

Egemenlik bireysel ve millî
Ve ak sokaklarda bilinç saatleri
Ve her mecliste biraz çocuk ruhu vardır...

Ayten Suvak

22 Nisan 2012

AS-Yemeklerden Sonra...



Yemeklerden Sonra Üç Dakika Fırçala

Evdeyiz sanki biz muayenede sizinle
Kesin biçin dişimizi paşa gönlünüzce
Röntgenden mi korkacağız dolgudan mı
Engellemez kahkahayı diş çürüklerimiz
Metallerden zirkonyumdur tercihimiz

Ha ha hay desin porselen gülüşlerimiz
Altı üstü uyumlu takma dişlerimiz
Yanarız çekilirse pembe dişetlerimiz
Rakı sürmez artık ağrıya ninelerimiz
İçinden köprü geçen çene kemiklerimiz

Vallahi toktur o gülen gözleriniz biliriz
Ah çil çil altınla tartılsa yeridir değeriniz
Rağbettedir hep neşeyle gülen çehreniz
Iskartaya çıkan ağza bir çift sözümüz
Şayet Ekrem Hayri Beyse hekiminiz

Hiç dert etmeyiniz ne ödemeyi ne vadeyi...

Ayten Suvak

18 Nisan 2012

AS-Ay Beni Kovalar Ben Ayi...


Ay Beni Kovalar Ben Ayi
Bir Cumhuriyetle Tavlasun
Temel Fadime'yi

Hamsidur da hasi her baliğun
Yaydur Fadimecuğum iki kaşun
Temel senun koçun aslanin
Yengeçle doli doli sepetun
Başak tarlasinda sen sari gelinum
Kayinanamda ikizlerum
Akreptur tostu cebimin
Kovayla değil boğayla gelsun kismetim
Her dokuz ayda terazida oğlak dartarsam
Hay ben bu kalemun!

Ayten Suvak






04 Nisan 2012

AS-Genden Karagöz Enden Hacivat (17)


Geniş Yürek Mangal Kürek

Sokak sokak gezilir kent, orak orak biçilir tarlada renk. Dalbastı Sokağı Kolbastıyla ezilir dümtek dümtek. Hanutçular içeri davet ederler yaka paça, ‘gelin atın bir iki tek’ diyerek. Paris’te Balık Avlayan Kedi Sokağından geçer sarı tekir bir kedi tin tin tin sekerek. Bizde Tavukuçmaz Sokağı karşılık verir get get get geğirerek. Ben Cennetimi Burada Buldum Sokak tabelalara direnir kırt kırt kırt kesilerek. Sen Hayalleri Orada mı Gördün Mahallesi ağzını açarken bir sokağa, Ömür Biter Yol Sürer Caddesi yoncayla açılır ana karayoluna. Bütün yollar çıkar Kart Çınar Meydanına.

Gözetleme kameraları arabalardan, sade insanlardan, canilerden, kapkaççılardan bıkıp usanıp, yalnızca zumlar kart çınara. Çektiğiyse bir hayalettir yalnızca. Kimse görmez hayal oyuncularından başka.

HACİVAT:
Moda Caddesinden geçtim, kendime yeni bir ceket seçtim. A Passage to India ne ki, ben aşk pasajından geçtim. Yüksekkaldırım’da reçelli ponçik yedim.
KARAGÖZ:
Keçeli potin mi giydin, İtalyan kundurasını Berlusconi’ye mi geçirdin?
HACİVAT:
Yok, bir kızı suya götürüp susuz getirdim. Galata Kulesinden Cenevizliler’e mesaj çektim.
KARAGÖZ:
Çerkesler’den kız mı seçtin? Aferin sana, gözüme girdin! Renkli gözlü, akça pakça güzel bir gelin bul da, yüzümüz gözümüz şenlensin.
HACİVAT:
Ben bütün ırkların karışımı bir gen peşindeyim. En akıllı, en güzelin, en barışçılın izindeyim.
KARAGÖZ:
Ne yapacaksın balıkçılı, benim GENDENKA’yı sana vereyim, ama GDO’suz torunlar isterim.
HACİVAT:
Tamam KARAGÖZÜM, sana bir torunlar vereceğim ki kırk bir kere maaşallah çekeceksin...

Asıl iki kafadarın hayallerine çeksinler ‘maşşallah’. GENDENKA HACİVAT’ı ister inşallah. GENDEN KARAGÖZ ENDEN HACİVAT koyarlarsa ilk bebeğin adını, göbek adı olsun Yaresulallah.

Daire kapısında buluşan KARAGÖZ ABLA, GENDENKA, ENDENKA ve AYKANKA hepbir ağızdan çekerler ‘Allahallah!’ Neden ardına kadar açık bu kapı! Şimdi yuttuk mu hapı! Ya hırsızsa, nasıl atsak kapı dışarı!

Kapı ardına kadar açıktır çünkü bitmez KARAGÖZ-HACİVAT yakıştırmaları, GDO bile yakıştıktan sonra...


Ayten Suvak

Bitti

AS-Genden Karagöz Enden Hacivat (16)


Uzatmalı Aşkın Tadı Başka

Hiç bitmez ama, uzatmalı ‘Aykanka-Hacivat –aşk- meşk’ davası bitmiş gibi görünürken, beklenmedik mevsimsiz bir yağmur başlar aniden. Vapura biner kankalar Eminönü’nden, doğru Haliç’e. Selâm alırlar Kasımpaşa hazretlerinden. Huzur doldururlar içlerine, Haliç’i temizleten eski belediye başkanının mavi gözlerinden. Hani nerede Tabakhane Meydanı, Zindanarkası, caddelerden Mutfakkapısı; Aşıklar Meydanından sapılınca Değirmenarkası, kocaman tahta bir evde geyik boynuzları? Nereden gelir değirmenin suyu? Yeşil mercimek çorbasına un ufalamalı; üstüne nane atıp, höpürdeterek mideyi donatmalı.

Aşkzede iki kanka, AYKANKA ve ENDENKA, bir de vasıfsız GENDENKA dalarlar Tahtakale çarşısına, alışverişle tasalardan kurtulmaya. Yokyok çarşısı girer kanlarına. Şu Noel kırmızısı kazak üç kankaya aynı fiyata. Haydee hanımlar! Alışverişten güzel aşk mı olur, bakarlar sevdalının yüzüne bakar gibi iç geçirerek cüzdanlarına. Ya piyangolar tutarsa, kim bakar artık hayırsız erkeklerin suratlarına! Şaplak vurulur onlara Tarotla. Yeni yılda neler olacak, herkes başvurmalı ‘Kankamus’a:

1- Dan Brown Kaybolan Sembol’den sonra Cami Avlusuna Atılan Haç’la hristiyanlığın müslümanlığa dönüşümünün belgelerini ortaya atacak.
2- Vatikan karışacak, papalık ‘üvey babalık’ makamıyla atışacak.
3- KARAGÖZ’le HACİVAT mevlâna tipi dergâh kuracak; ‘kim olursan ol yeter ki bize uğra’ sloganlı dijital kredi kartı dağıtacak.
4- İnternette para akımı hızlanacak. Adınız-yaşınız-cinsiyetiniz-banka hesap numaranız bilgileriyle oluşturulan sanal devletler, eski tip devletlerin naylon hazinelerini hortumlayacak.
5- Dondurucu sistemler kurulup, kutuplar yeniden oluşturulacak. Soğuk politikacıların nefesi maliyetin düşürülmesinde çok işe yarayacak. Sera gazları Azize Sarah’ın dualarıyla yok edilecek. Artan karbon oranı karbon kağıdı üretimiyle dengeleştirilecek. Atık sularla Kurbağalı Dere içdenize çevrilecek.
6- Selülitli kadın kalmayacak, selülitli erkek çoğalacak. Karşılıklı çekim yok olacak, böylece nüfus plânlanacak. Sıpa merkezlerinde bir dijital para, bir at-eşek gübresi yakılacak.
7- Kızıl sarışınlar genlerini pazarlayacak; esmerler hint kınasıyla kızıla çalacak. Papatyaların geni değiştirilip, kırmızı suyuyla saçlar yıkanacak.
8- Çiğ süt emmek deyimi, çiğ gıda yemek deyimiyle yer değiştirecek. GDO’lu argo sözcükleri geliştirilecek.
9- Korku filmi endüstrisi, savaş endüstrisinin önüne geçecek. Üç boyuttan izlenen gösterilerle savaştakinden daha çok insan kalp sektesinden götürülecek. Bu tür film yapımcılarına ek ücret ödenecek. Komplo senaryosu yazarları Nobel ödülünü TNT ödülü olarak değiştirecek. TriNitroToluen adlı tanıtıcı törenle Recep İvedik arkadaşımıza ebedî şeref üyeliği verilecek, TNT ile lumpenliği patlattığı gerekçesiyle.
10- Serdar Turgut’un ‘Serdaramus’u dünyayı çığ gibi ezecek. Biolojik savaştan bekleneni altı günde gerçekleştirecek. Altı günde dünya düşecek...


Ayten Suvak

Sürecek

AS-Genden Karagöz Enden Hacivat (15)


NAGEHAN’da bir boy, bir manken endam; çekmiş kırmızıları, yeni kalkmış kraliçe yatağından. Gözler mahmur, buhurdan. Sabah kahvesini borç almaya gelmiş komşusundan. Destursuz geçilmez yanından. 2009 Astronomi Yılı çıkar falından. Kuşburnunu yer dalından. İstediği şarkıyı dinler CD çalarından. Sonsuz aşıklar geçer hesabından. Biraz tatlımsıdır kafadan. Hokka ağız yumurta yer rafadan. HACİVAT çıkar mektepten, KARAGÖZ çıkar alaydan. Herikisi de kız kaçırırlar saraydan. NAGEHAN parfüm sürer akasyadan. Bu iki erkeğe göz koyar faltaşından.

Çekiç seçilir alet edevattan. Vurulur sunta masaya tak tak tak hukuktan. Ses gelir sağır sultandan. KARAGÖZ’le HACİVAT düşerler birbirlerinin yakalarından. Yastık ne, ceket ne, tortop olur yuvarlanır sanal dünyadan.
Fincan fincan keyif içilir NAGEHAN’ın dolgun dudaklarından. Cabası gelir Kahveci Mehmet Efendi Mahdumu’ndan. Kavga eteğini toplar çıkar kapıdan. İlahi NAGEHAN, zamanlaman tam! Şimdilik iki erkek sana kurban. KARAGÖZ kurtulabilecek mi hanımının dırdırından, HACİVAT AYKANKA’nın aşkından?

Özgürlük yolunda samanlık seyran. Kahve üstüne hiç gitmez ayran. Bir bardak su, osmossuz tarafından. Yanında çikolata olmasın fındık kabuğundan. Kavurucu aşk damlasın kanyaktan...


AYKANKA huylanır bu yakma işlerinden. Bilir, NAGEHAN fişlidir mahrem ilişkilerden. Hangi yuvaya konmamıştır ki leylek geçişlerinden! Su doldurmuştur iptal edilmiş edilmemiş bütün çeşmelerden. Fesüphanallah çeken çekenedir sıradışı serbestliğinden. Para gelir serbest muhasebecilik mesleğinden. Asfalt geçmez dans pistinden. Tongaya basılmaz tango bilgisinden.

NAGEHAN ilaç gibi gelir AYKANKA’nın VATVAT bağımlılığına. Görünce onu alık alık bakarken kız arkadaşına, çıkıverir gönlü aşk ağacının en gevrek dalına. Çattt kırılıverir gider bütün hayranlığı. Ayranlık ayırmalı yoğurdun kalanını. Kefir kırar aşk dahil her mikrobu. Güzelden güzele konan erkek komuta eder GDO’lu kuş ordusunu. AYKANKA teftiş eder kuş beyinliler okulunu. HACİVAT terfi edemez, alırlar işe memurun kadrolusunu. Kim iyi oynar sahnede kıroluğu? Yönetmen seçer en iyi oyuncuyu; tekne kazıntısıyla nitelerler sonuncuyu.

AYKANKA arar telefondan sucuyu. Yapar kahvaltıyı yumurtalı sucuklu. Alt dudağı biraz uçuklu. Sekiz sayısı kimine uğurlu. Sokağın terzisi Matmazel Lulu. Kaçan aşk büyük olur; ardından durma ulu.

Daire komşusunun köpeği ulur; evde yalnız kalmıştır. Köşeye büyüğünü bırakmıştır. Kedi parkta arabaların altına kaçmıştır. Sıradışı sandığı HACİVAT’ın sıradanlığı AYKANKA’nın gözlerini açmıştır. Artık kimse gözünde azmanlaşmayacaktır. NAGEHAN bu işlerde uzmanlaşmıştır. Odadaki koku sönen mumdandır. Çöken bina deniz kumundandır. HACİVAT’la KARAGÖZ’ün ekmeği tandır. AYKANKA’nın uçuklu dudağı baldır. HACİVAT bu saf balı kaçırmakla aptaldır. Yapay kovanlar kraliçe arılara dardır. KARAGÖZÜM, artık bu kırık aşk dekorunu kaldır...


HACİVAT’ın gözleri şaşı olmuştur bir LEYLÂ’ya bir NAGEHAN’a baka baka. AYKANKA sinirlenir ondaki bu istikrarsızlığa. Ekonomik kriz gelip oturmuştur aşk sofrasına. İçer bir bardak buzlu su, fırlak dişleri sızlaya sızlaya. Mezgit atar tavaya, süpürge vurur halıya. Arkeolog gider kazıya. Turşu alınır Hitit parasıyla. Tarihin turşusu kurulur kereviz yaprağıyla. Maydanoz suyu çıkar tamamlayıcı tıpla. Kırmızı pancar suyu akar alkali ortamlara. Asidik bedene takılır yafta. KARAGÖZ’ün gözlerinde gıpta, sırtında yarısı sentetik patiska. Binmez aynasız motora. Rüzgar geçer ıslığa.

KARAGÖZ der ki HACİVAT’a:
Islık çalma konuşurken, git yaptır şu aralık dişlerini tez elden. Aralık-Ocak dişlilere güvenilmez ezelden. Yaydan girer, çıkar Kovadan. Kaypak, gösterişçi, kibirli erkeklerden uzak durun, derken AYKANKA Karaköy’e iner Tünelden. Biri genden diğeri enden kankalarıyla geçer Galata Köprüsünden. Köprüaltında balık-ekmek yerken, martılar ekmek kapar denizden. Binbir ayak bir yerde, insan seli akar dehlizden. Cami avlusunda güvercinler bıkmıştır GDO’lu mısır yemekten. Mısır Çarşısı usanmıştır Nil Nehrini görememekten. Olsun, Nil gibi taşar çarşı baharat istifinden. Boğazlar, mideler yanar kırmızı biberden. Şans çekilir Nimet Abla Gişesinden. Şikayetler tavan yapar hayatı sindirememekten...


Ayten Suvak

Sürecek

AS-Genden Karagöz Enden Hacivat (14)


Mideden geçen aşk yolu kelepçeyle tıkanmıştır. Tüneller kazılmalı, tüp geçitler tez zamanda tamamlanmalıdır. Yoksa gidişat ya Aşk-ı Memnu ya Yaprak Dökümü olacaktır...

AYKANKA kapılmış gitmektedir bahtının yeline. Evi dar gelir misafir seline. Memnunluk maskesi takar yüzüne. Aslında pek yüz vermez çatkapı gelene. Açık büfe kız isteyene, at besleyene. Çok su vermemeli fesleğene. Leğende çamaşır ıslatıp, teşhir etmemeli gelene gidene. AYKANKA kim bilir ne ödemiştir siklamen rengi içgiysilerine. Bu renk direkt girermiş erkeğin kalbine.

HACİVAT girer pembe salona en önde, koyu mavi, nefti yeşil, siyah beyaz kıyafetiyle. Selâm verir kara-deniz-hava kuvvetlerine. Parmaklar terli alında, gözler davetkâr sedirde. Acaba daha mı yakışıklı olurdu kaybolan balık sırtı ceketiyle? Kezzapzakkum derler AYKANKA’nın oyuncak Sibirya panterine. Sırtına basıldı mı kükrer ele güne. Meğer bir panter yatarmış örtülen yastıkların arasında, KARAGÖZ ABLA’nın başörtüsüyle. HACİVAT usturuplu bırakmış bırakmasına kendini sedire; şovalye yüzüklü eli değmiş panterin manto desenli derisine. Birden bir feryat bir feryat, arkasından bir figan, gazellere taş çıkartarak, ruhu saran inleyen nağmelerle.

Saçılmış bütün yastıklar yere, tangonun dönme hareketiyle. Bacak bacak arasından geçmiş, gözler kenetlenmiş birbirine. Başlar yana çevrilmiş, atılmış ayaklar ileriye. Ağızda bir gül varmış, düşmüş HACİVAT’ın üst ceket cebine. Verevden kesim vermiş terzi Hayganuş eteğe. Saçlar toplanmış sımsıkı firketeyle. KARAGÖZ bakakalmış güllâcın nar tanelerine.

KARAGÖZ:
Niye kimse yer vermez oldu manilere? Haydi herkes bir tane attırsın dostluğun şerefine!

Çalıntı yastıklar serilmiş yerlere. Dostluk bakî kalır mı bakalım yense de şekerpare?


KARAGÖZ ABLA:
Yastık yastık üstüne
Biner ev ev üstüne
Çok günahın var ise
Bakma artık yüzüme

KARAGÖZ:
Rastık rastık kaşın var
Çastık çastık dans çalar
Çil çil altın toplama
Hırsız kapıyı açar

AYKANKA:
Damımız tıp tıp akar
Kalbimiz pıt pıt çarpar
Karşılıksız olursa
Aşkımız neye yarar

HACİVAT:
Onun adı Leylâdır
Mutfakları pek dardır
Kim aldırır sofraya
Onun yeri kucaktır

ENDENKA:
Ekmek alır fırından
Mercimek yanar zamdan
Aşklar kime kalmış ki
Herkes geçebilir yardan

GENDENKA:
Zalimden gelir zulüm
Genetik oldu ölüm
Silahlara veda yok
Maniler bölüm bölüm

KARAGÖZ ABLA:
Kayısıya yok sözüm
Gülde bulunur çözüm
Araya giren yok mu
Yok olabilir özüm

AYKANKA:
Yok yok çorbası yaptım
Ben bir ademe taptım
Baktım beni görmüyor
Gözüne gözlük taktım

KARAGÖZ ABLA:
Başıma takmam bere
Leylâk örmem örtüye
Hırsızlar kalbe girse
Leylâ demem kediye

KARAGÖZ:
Ne Leylâdır ne leylâk
Yürüdü şişti ayak
Alış-veriş bittiyse
Adları rahat bırak

Kediler bağırırlar damda ciyak ciyak. Demirden olur sacayak. KARAGÖZ kaçar manilerden bıkarak. Çocuk gelir leylî mektebinden koşarak. Ay ay ay çeker AYKANKA her yeri yastık gibi kaplayan L’li isimlerden usanarak. HACİVAT toplar yere düşen yastıkları, kibarlıktan kırılarak. Farketmez miyop gözü hangi yastık çalıntı, hangi yastık ufarak...


AYKANKA’nın baba yadigârı portmantosunda asılıdır HACİVAT’ın yürütülen balıksırtı ceketi. Kendininki sanır bunu KARAGÖZ’ün hipermetrop gözleri. Geçirir sırtına bir güzel balık zırhını, pul pul döker yere HACİVAT’ın kibarlığını. Kim para sayıp almıştır ki çıtkırıldımlığı! Krallar mı yönetir artık insanlığı? Bütün başkanlar sıradan halk çocukları. Kuşkuyla inceler sıradışını. Bıkan koca terkeder evi alıp başını. HACİVAT iyi bilir diye mi kibardır Fransızca imlâyı, yoksa unutmadığı için mi bedenselden çok ruhsal aşkı? Bazıları yeğ tutar sütlüsüne bitter çikolatayı. Üzerlik otunu azar azar nazara kaynatmalı. Bizim buraların bıçkın delikanlısıdır Sormagir Sokağı.

KARAGÖZ’ün üstündeki ceket gri balık sırtı. Giymiştir sanki çelebi HACİVAT’ı. Daldırır elini cebe, bulur Fransızca kitabı. Kapaktaki yeşil desen andırır koca bir kurbağayı. Kim koymuş bunu, ben kesemem odunu, severim kadın budunu, hiç durma çal udunu, derken derken HACİVAT tutar yeninden.

HACİVAT:
Hayrola KARAGÖZÜM, pürtelaştır görüntün. Nasıl tutacak şimdi yüzün, benim ceketi demek ki sen yürütmüşsün!
KARAGÖZ:
Ağır ol damperli desinler, kaybol tokat aşketmesinler. Ne ceketi, ne yürütmesi? Bu halis muhlis benimki. Nah bu da yeniyıl takvimi. Dün almıştım, bak da gör içeriğini.

HACİVAT:
Ben tanımam mı hiç giyilmedik ceketimi? Herkese anlattım ev taşırken neler yitirdiğimi. Annemin yastıkları, bir de bu ceket kuruttu iliğimi, kemiğimi.
KARAGÖZ:
Diyabet kurutmuştur senin yemeğini. Çekiştirip durma yenimi. Koparacaksın elimi. İki kıytırık yastık, bir damatlık ceket için hayat verilir mi!
HACİVAT:
Seni polise vereceğim, çaldın ha ceketimi! Çıkarsınlar senin bir bir şecereni. Ateşlesinler fitilini, ben indirmeden gözünün perdesini!

Bir ceket için koparılan kıyamet telaşa düşürür herkesi. Hanımlar koşar gelirler, yatıştırmak için beyleri. HACİVAT’la KARAGÖZ güreş tutarlar, alınları tos, elleri kenetli.

AYKANKA herşeyi anlar, KARAGÖZ’ün sırtında görünce kendi çaldığı ceketi. Şimdi nasıl çevirmeli çemberi, inmeli Tavukuçmaz merdivenleri? Neden hiç çıkmaz oldu martıların sesleri? Adet olmuş iki kafadarın itişmeleri.

Bir ceket için arkadaşlık yakan, gerçekten çelebi midir bu adam? Sahibinin sesi geçer plakçılar çarşısından. Aniden içeri dalar NAGEHAN. Kız, sana borçlu kalsın bu cihan...


Ayten Suvak

Sürecek

AS-Genden Karagöz Enden Hacivat (13)


Deyiş bu deyiş, KARAGÖZ ABLA takar sırtına Sherlock Holmes mantoyu, alır yanına kızı GENDENKA’yı, gider iki adım ötede AYKANKA’yı ziyarete. KARAGÖZ durur mu, o da fırlar arkalarından terliklerle. Evlendi evleneli, nerede hanım, üçü bir yerde. GENDENKA istemez takmak beşibiryerde. Salkım saçak altın çok demode. İşkembe çorbası içseler hacının yerinde. Şimdi hanımlar kızartırlar hazır köfte. Kaparili ahtapot salatası zengin sofralarına meze. Sarımsaklı sos gezdirmeli üstüne eze eze. Üçü AYKANKA’ya varırlar geze geze...

AYKANKA’nın uykusu çip olmuştur, tersten okuyunca gözleri dolmuştur. Tersten kuşdili konuşan adam TV’de olay olmuştur. Ayın gül yüzü solmuştur. Olmaz olsun Solmaz takma adı, AYKANKA’ya hayrı dokunmamıştır. Semtte sık sık solgun bir hırsız görülmüştür. Bahçe duvarı markası üstünde, dikenli çitle örülmüştür. Yükte, pahada ağır, hafif ne var ne yok götürülmüştür. Kameralı görüntüler sisle örtülmüştür. Hava boşluklarına kedi gibi hırsız düşmüştür. Başına fareler üşüşmüştür.

KARAGÖZ’e gelen HACİVAT üşümüştür. Yolda yakalar üçlüyü, karşı konulmaz bir arkadaşlık dürtüsü, o da AYKANKA’da çıkarır pardesüyü. Karanfil oylum oylum, gelen yar selvi boyludur, tam AYKANKA’nın aşk güdüsü. Üç kişi KARAGÖZLER, bir de HACİVAT, mahşerin dörtlüsü. AYKANKA daha yaşayamadan akşamüstü hüznünü, HACİVAT’ı karşısında görünce artmıştır üzüntüsü. Nasıl gizlemeli çaldığı yastıkların süsünü? Nasıl açıklamalı bu nazik erkeğe olan aşkının büyüsünü? Nasıl çıkarmalı eski yastıklardan kuş tüyünü? Nasıl nasıl nasıl yazmalı romanların en büyüğünü?

KARAGÖZ ABLA anlar birşeylerin yolunda gitmediğini. Ne de olsa kadınlık içgüdüsü. Ele verir kara sevda gibi birşeyleri AYKANKA’nın HACİVAT eksenli görüntüsü. KARAGÖZ’ün çift gitmiştir pantalon ütüsü. Sokak sanki kokar kilise tütsüsü. Parkta durur şaha kalkan üç atın büstü. Heykeltraşı belediyeye küstü diyorlar. Alt kattaki kiracı dün kediye su püskürttü, bu kesin. Hayal kırıklıklarının kalmadı üstü, bu da esin.

KARAGÖZ ABLA’nın yardımıyla AYKANKA’nın açılır önü. HACİVAT’ın kaybolan yastıklarını hemen tanıyan kurnaz kadın, üstlerine atıverir Sherlock Holmes mantoyla başörtüsünü. Ne olacak yani, kendi de işlemiştir yastıklarına aynı örgüyü. İş işe benzer, işleme işlemeyi alttan üstten büzer. Bir de dudak büker, ay her yerde aynı motifler. Yeni şeyler yaratmalı hanımlar beyler!

Sanmayın ki bu iş burada biter. KARAGÖZ ABLA ergeç alacaktır AYKANKA’nın ağzından lâfı. Hünerli diller örtbas ederler gafı. Titiz hanımlar dantelle donatırlar rafları. Beyler asarlar ipe, un sererken çarşafları. Onların anladıkları ne dantel ne mantel, tel tel kadayıftır, yanında lüle lüle kaymak. Bir de lüle lüle saçlı sarışın bir kız sunsa tatlıyı kırıtarak, HACİVAT bayılmaz mı Leylâsını hatırlayıp şırrakkadak!

Ne fırlatılan pabuç ne burun kıran heykel, ne gen transferi ne aletini fırlatan kasiyer bu kadar kel kel ıskalayabilir hedefi. AYKANKA’nın şişleri ancak vurabilmiştir aşkta sefaleti. Ne politika ne taka tuka düzeltebilir bozuk düzeni. Hayatta her iş çok çekişmeli. Oturup koyun gibi melememeli. Sokmamalı tarlaya çekirgeyi. Yalnız şimdinin değeriyle avlamalı gafili. Çiçek giymeli derbeder Hippi. Fazla böbürlenmemeli horoz ibiği. Gökte taş oynamalı yarı bilimci. KARAGÖZ ABLA el atmazsa işbu sevda gidici.

Kara gözlerin bir başkadır işvesi. Ne yapar eder çözer dili. AYKANKA o kadar kurnazdır ama beceremez avucuna almayı bir erkeği. Kırk fırın kepekli ekmek yemeli, çavdar tüketmeli. Yulafı ihmal etmemeli. Memeli hayvanların sütünü içmeli. Bıldırcın yumurtasına desen çizmeli. Böyle böyle KARAGÖZ ABLA bir bir sıralar yapılacak işleri:

“Git saçlarını kızıla boya. Yeşil lens tak, kirpiklerini gece mavisiyle ovala. Krem yaptır salyangozlara. Elmas taktır burnuna. Roleks saat gizle hindi dolmasına. HACİVAT’ı davet et yılbaşı kutlamasına. Kırmızı şal at sırtına. İpek ağda çek bacaklarına. Dayan dışalım kırmızı şaraba. Yolunu bul, bir kelebek kondur HACİVAT’ın dudaklarına.”

Bakalım HACİVAT saatle kandırılacak adam mıdır? Kırmızıyla çatlayan ar mıdır, damar mıdır? AYKANKA’yı bekleyen okkalı bir şamar mıdır? Yoksa hindi dolmasını yiyen hareli gözlü Leylâ mıdır?

Ayten Suvak

Sürecek

AS-Genden Karagöz Enden Hacivat (12)


Araklanan Yaşamlar

Karga ile Tilki konarlar masala. Şarkı okunur ‘o daldan bu dala, bu karga ne budala’. Teneşir pazara çıkar, satılır kırkından sonra ava çıkana. Korunmayı bilen gelmez nazara. Kılıbık koca dayanır azara. Kaza geliyorum der, reklama para yatırana. Banka kredi vermez, selam verip borçlu çıkana. Tanrı helâlinden bela verir, rahat batana. Polis cobu limon sıkar biber gazına. Gaza gelen kızar doğalgaz faturasına.

AYKANKA afallamıştır uyku sersemliğiyle. Aşk faturasını hep yazarlar onun ismine. Aydan yirmi bir günde bir gelen kısmet havaledir onun kara yüzüne. Bakar gökyüzüne. Haritası gelir gözünün önüne. Yükselen burç Kovada, kendisi İkizlerde. Aşk evi Boğada. Para evi İkiz Kulelerde. Kova dehası devadır her derde. Boğa sevdası çaredir ete kemiğe. Pek heveslidir Başak tarlasında gelinlik giymeye. Burçların tümü davet eder AYKANKA’yı ayağını sıcak tutup, başını serinletmeye.

Bu nedenle sakin sakin ‘ya öyle mi?’ der, gözleri saatte. İnler cinler de olsunlar iyi saatte. Başak kızı soğuktur, kaptırmaz kolay kolay yüreği kimseye lakin Boğa azgındır, koşar bıcağı yiyeceğini bile bile. Kova devrilir bu arada. İkiz çocuklar yenilirler oklara.

Aşk bu, şişede durduğu gibi durmaz; ne kadar soğukkanlı da olsa AY kız sakin kalamaz, kaçar mutfağa. Sıkılınca Amerikalılar’ın yaptığı gibi yumulur dondurmaya. ENDENKA bademcik olur yutkuna yutkuna.

Ah HACİVAT, Başağa bunu da mı yapacaktın alçak! Sol omuzdaki melek bir eksi kondurur, topu sağa fırlatarak. Sağdaki melek taklit eder kurbağayı vrak vrak vrak. HACİVAT kurbağa prens, sen dillere destan prenses. Üzüntüyü bırak, yaşamaya bak! Bir punduna getir öp HACİVAT’ı. Bakalım o zaman görecek mi AYKANKA’yla kamaşmış gözleri Leylâ’yı Meylâ’yı!

ENDENKA hâlâ yutkunur, yiyemez çikolatalı dondurmayı. AYKANKA’ya hiç yakıştıramaz böyle bir kabalığı. Çikolata aşkı bağlamaz mı birbirine bütün kadınları? Bilmez misin kardeş, kadın kadına karşı en amansız savaşçı...

HACİVAT’ın aşkı herkesin dilindedir. Hayallerin elleri bellerindedir. Çevrilen filmler beyaz perdededir. Rus turistler sereserpe Antalya ilindedir. Şifalı bitkilerde yaban mersini öndedir. Kapari ikinci kümededir. Nice bitki yedek kulübesinde beklemektedir. Emekli futbolcular Erman Hocanın kabzımal halindedir. Dara düşen kırmızı kartla para çekmektedir. Yabancı çalıştırıcılar yıldırımı şimşekle birleştirmektedir. Alınan sonuçla seyirci koltukları kırıp geçirmektedir. Bir koltuğa iki aşkı sığdırmayı becerenler iri puntolarla gazetelerdedir. Beceremeyenler ‘Kiziroğlu Mustafaaa Bey, bir beyin oğluuu, zor beyin oğluuu’ türküsünü dinlemektedir. Bütün fatihler birgün fethedilene dönebilmektedir.

HACİVAT fetheden ve fethedilen olarak aktif ve pasif eylemdedir. O Leylâ’nın peşinde, AYKANKA ikisinin de peşindedir. Siyahî Obama tarihe geçmiş, Akoba soyadlılar kendilerinden geçmiştir. Hayaller yemek pişirmektedir. Kudret narı bitkisi zeytin yağı içinde, ballı su sirkededir. Sağlam aşk sağlam kalptedir. Damarlar şeker hastalığıyla hastane çöplüğündedir. Tepsiye tavuk etli kuş üzümlü börek döşenmiştir. Domuz kumbara dolmuş, filin hortumuyla el değiştirmiştir. İnsanlar ‘outlet’ mağazalarında tavuk gibi mal eşelemektedir. HACİVAT’la AYKANKA’nın eşleştirilmesi GDO engellidir. Dolmuş durağında bekleşen adamların burunları çengellidir.

KARAGÖZ:
Ay, burnum yara oldu silmekten. Şişi çıkar hanım ilmekten. Alimallah çıkmasın sivrisi göbek deliğinden!
KARAGÖZ ABLA:
Tığ işi gelir elimden. HACİVAT’ın yeni evine yastık işlesem diyorum hediye gibisinden. AYKANKA’ya gidip faydalansam annesinin örneklerinden...

Ayten Suvak

Sürecek

AS-Genden Karagöz Enden Hacivat (11)


Zil çalar kuş sesiyle. Köpek havlar kediye. Martı kızar serçeye. Karga konar hanımeline. Guguklu saat dayanır on ikiye. Sarkaç salınır bir sancak bir iskele. Avunur millet, içinden hayal geçen şiirlerle. Sokaklar dar gelir, evde kalmış duvak düşkününe. Oyalanır sevdiği aşk filmleriyle. Suya gider çukur çeşmeye. Fistan alır endazesi on yediye. Lâf atar şaire ‘git kendini dövdürmeden’ diye diye...

AYKANKA tam yatmaya hazırlanır, ENDENKA tokmağını kaldırır kapının. Esiri olmamalı uyku hapının. Tuğlaları ses geçirmez yandaki yapının. Vitamini bol olmalı Himalaya şapının. Tık tıkları duyulur ENDENKA’nın uzun topuklarının.

AYKANKA uyuyamamıştır, yeşil başlı ördek gibi şaşırmıştır. Dolaptan bir dilim yeşil fıstıklı baklava aşırmıştır. Rahmetli annesinin yeşil ipek yorganına sarınmıştır. Lahana yeşili mantoyu sandığa kaldırmıştır. Yeşil yastığa pembe kılıf takmıştır. Kapı çalınınca şarap rengi perdeyi aralamıştır.

Aaa, ‘iyi saatte olsunlar’ olsunlar işkenceyle maraza! Başlar hayırdır inşallah, hayırdır inşallahlara. Keşke alsaydı in-cin kovan duaları hafızaya. Gel de doldurma kan kırmızısı lohusa şerbetini bardağa. Birkaç yudum alır, olmayan uykusu iyice dağılır. Karanlık aydınlığa, kara aka, ak beyaza döner. Kırım ‘prestroykayı’ över. Ruslar tadını çıkarırlar beyaz gecelerin. Hüznü hiçbir şeye benzemez yağmurlu akşamüstlerinin. Romantizmi şarkıları bayar yıldızlı gecelerin.

Netamelidir, yeniden bayılabilir AYKANKA. Duvar gülleri yan bakmaz saksağana. Kim alışabilir tsunamiye, sağanak yağmura? Sel olur akıtır duaları AYKANKA başından ayağına. Ne ister bu saatte acep, koca mağduru ENDENKA?

Ateş düştüğü yeri, dedikodu yakar dilleri. Sanki ‘otuz yaş kadınlarının durağı’dır AYKANKA’nın evi. Kimse çözemez ‘kadın yaşı’ bilmecesini. Hendek atlatmaz deveyi. Çukurçeşme Sokağı izler Ortodoks ayinini. Ehline bırakmalı koku ilmini.

Dedikodu kokusu almıştır ENDENKA. Pek de delidolu değildir ama yüreği yanıktır be abla. Ne yapsın kanka, kocadan da olmuştur, sağlıktan da. Hoş görmeli, hemen iş vermemeli fırçaya. Kocası Ekrem yazmıştı aşklarını havaya, kendi de karıştı ya zaten hava-civaya. Şimdi yazılmış diyorlar Çiçek Pasajının rakı kokusuna. Bu zamanda yer yok aşırı duygusallığa. Bira da maya olur umursamazlığa. Ana kurda derler asena. Sayfalar yetmez üçüncü şahısların sevdalarına.

Aşkı indiği kuyudan bir türlü çıkaramayanların tesellisidir dedikodu. Atarsın dilek paralarını arkana alıp aşk çesmesini, ihya edersin Roma Belediyesini. Yesinler aşkın yengeç hareketlerini. Kıskacına girenler için çağırsınlar devriyeleri.

ENDENKA tekrar tekrar bağırtır kapı zilini. Hatırlar insan sinirli, kavgacı kedileri. Huysuzluk hem hayvanî, hem insanî. Hapşırmak için arama karabiberi, enfiyeyi. Bazı şairlerin külliyatı bozar ezberi. Bazılarına yağlı gelir tantuni.

Bir tantanayla açtırır kapıyı ENDENKA. Dalar içeri, bulutlar kaçışır ufka. Yaşken ağır basar yufka. Takma ad seçer biri ‘culpa mia’. Elifbeden başlanır lâf kaynatmaya. Sosyete doymaz restoranlarda oturmaya.

‘Gel buyur otur şöyle’der AYKANKA, yanağında yastık izi, saçında kelebek toka. Komşunun oğlu oturur korsan kasetten müzik araklamaya. Yolunu şaşıran dalar çıkmaza. Kızgın boğa toslar duvara. İçten içe öfkelenir ENDENKA aşkı bulanlara. HACİVAT da aşka gelip Leylâââ Leylâââ diye ummanlara ummanlara bağırmıştır ya, aşkın sesi ENDENKA’nın yüreğini delip geçmiş, boş kovan yatak odasının leylâk renkli duvarına yerleşmiştir. Gladio’nun kurşunu devletin içine işlemiştir. Vadide kurtlar cesetleri kemirmiştir. ENDENKA kanseri yenip semirmiştir. Ekrem’i cehennemin dörtyol ağzına göndermiştir. Aşkın televole dedikoduları içinde yeşermiştir.

Duydun mu kanka, HACİVAT Leylâ adlı bir dilbere aşermiştir...

Ayten Suvak

Sürecek

AS-Genden Karagöz Enden Hacivat (10)


LEYLÂKA on yedisinde tekmeyi basar HACİVAT VATVAT’a. Ne çelebilik söker ne para. H.V.V. bahtsızdır aşktan yana. Dilbaz KARAGÖZ kaçırmıştır kızı binbir yalan dolanla. Şimdi kim gider ev taşlamaya, kapı paspaslamaya? Kırmızı başlıklı aptal kız kanmıştır kurnaz tilkinin oyunlarına. Kızı artist yapacaktır sözümona. Uyduruktan bir film çektirir onunla bununla. Sefalete düşer zavallı Lolita LEYLÂKA. Neyse ki helâl, GDO’suz süt emmiş sağır bir adam çıkar karşısına. Evlenip geçinirler zıt olsalar da taban tabana. On yedisinde gebe kalır LEYLÂKA. Körpelik gider, güzellik yer falaka. Hayat zordur karında bir çocukla. Para da kıttır, başvurulur üvey babaya. Arz-ı hâl olunur mektupla sayfa sayfa. HACİVAT’ın VATVAT yüreği dayanamaz onca acıya. Kendisini bırakıp KARAGÖZ’e kaçmış da olsa, deste deste para bulup getirir üvey kızına.

Bırak bu sağır kocayı, açayım sana bağrımı, banka hesabımı. Gel kabul et benimle ömür boyu yaşamayı, der iki canlı LEYLÂKA’ya. Oysa kızın aklı Alaska’dadır; orada kocasıyla belki dondurmacılık yapacaktır. Zaten H.V.V.’ye yarım gönülle bile bağlanmamıştır; V.V. kendi içinde yana yana çifte kavrulmuştur. Hem kız KARAGÖZ’e daha çok sevdalanmıştır. O daha hoşsohbet, şakacı, çapkındır. HACİVAT metroysa KARAGÖZ çift katlı gıcır otobüstür. Lolita LEYLÂKA’nın kovboyudur, Rus-Amerikan salatalı Nabokov’dur. Anlayan anlamıştır, bu yakıştırma öykücük de Vladimir Nabokov’un Lolita’sından aşırmadır. Kahvehaneler kıraathane olalı beri herkes parmakları arasında sigara yerine kitap taşımaktadır. 2010 Kültür Başkenti olmak kolay mıdır? Önce kitaplarla işe başlamalıdır, sonrası kolay...

KARAGÖZ’ün HACİVAT VATVAT’tan daha çok beğenilmesi olay olmuştur olay. Genden KARAGÖZ enden HACİVAT’la çekilir filmler alay alay. Nabokov’un Humbert Humbert Hacivat’ı vurur öldürür sonunda Quilty Karagöz’ü. Bizim hayallerinse tutmaz buna yüzü. Ne KARAGÖZ koklar karısının üstüne başka bir gülü, ne HACİVAT götürür eve gencecik bir on dörtlüğü. Hayalle iş pişirmektir bizimkilerin üstünlüğü. Kimse istemez onlardan yüz görümlüğü. KARAGÖZ hanımına hediye eder kumaş bürümcüğü. HACİVAT temizletir KARAGÖZ’e kömürlüğü. Herkes birbirinden bilir sömürüyü. GENDENKA seçer yılbaşındaki mönüyü. Hep birlikte ziyaret ederler dağbaşında bir köyü.

KARAGÖZ:
Çevir kazı yanmasın, Kaz Dağları dumanlanmasın. Altın yüreklerden kasalara girdikçe HACİVAT çelebi efkârlanmasın.Çelebilik hâlâ modadır
sanmasın. Azarsa teneşir paklamasın.
HACİVAT:
Moda’da bir ev kiraladım, dul bir hanımdan. Bir kızı var ki hiç çıkmıyor aklımdan...
KARAGÖZ:
Salkımdan tattır bana da bir tane salkımdan. Kara üzümü gözlerime bakıp bakıp da yeme!
HACİVAT:
Sen sen ol, o kızın yanında yat da yeme!
KARAGÖZ:
Ne, sen yat mı aldın annene? Nereden buldun onca parayı, daha doğru dürüst ödeyemezken ev kiranı?

HACİVAT:
Bu kez tam on ikiden vurdum şansı. Sevdim on üçünden gün bile almamış gencecik bir kızı.
KARAGÖZ:
Bu mevsimde nerede buldun körpecik hıyarı? Seradır o sera, mevsimsiz hiçbir meyvaya sebzeye kanma!
HACİVAT:
Tam aşk mevsimindeyim, beni yaşlı bir moruk sanma. Ali-Veli-Kırk dokuz-Elliye aldanma.
KARAGÖZ:
Kim demiş bana dallama, sen mi? Vallahi alırım seni ayağımın altına! Hesap versin bütün başlar ayağa.
HACİVAT:
Ayaklarına kapanacağım Leylâmın. Ben artık bir mecnunum.
KARAGÖZ:
Macun var mı sende macun? Varsa biraz ver de camlara çekeyim. Önümüz kış...
HACİVAT:
Kış bahçesi yüreğim döndü ilkbahara. Gideceğim gönlümün götürdüğü yere bağıra bağıra. Leylâââ, Leylâââ...
KARAGÖZ:
Ne bağırıyorsun be delirdin mi? Kim ki bu Leylâ? Kardeşleri var mı Süheylâ, Neclâ? Hani anaları bizim Dürdane Kalfa?

Sor söylesin sana Nabokov Usta. Geçkince bir adam aşık olur gencecik
bir kıza. Bu da onun sonu olur ama konu da olur ölümsüz bir romana...


Bu genetiği değiştirilmiş organizmalı aşkla olmuştur HACİVAT bir kolpa. İki yana atmaktadır yalpa. Yeleği tutan kopça. Bir araya gelemeyen iki yaka. Artık taşınmaz oldu karpuzlar takalarla. Tak taka taka taka tamir yapar HACİVAT kiralık konak yavrusuna. Çok fazla bakmamalı insan hayatın tadına, sonra bıkar oturamaz sofraya. Kıssadan hisse çok mutlu olmak yaramaz HACİVAT’a. İsteyerek kapılır biraz karamsarlığa. Aklı takılır annesinin el emeği göz nuru yastıklarına. Durur durur söver, taşınırken çalınmalarına. Bir de hiç giyilmedik bir ceketi uçmuştur kayboluşa. Anladık, her şey düşer birgün boş sayfaya. Markalar atılır çöp kutularına ama HACİVAT dört gözle bakmaktadır maaşa. Sevgilinin saçları maşa maşa iner omuzuna, kıvırcıktan dalgalıya. HACİVAT toplar eşyasını bir odaya. Kedi çarpar kovaya. İner akşam, aktarılacak dama. HACİVAT çıkar köşebaşına...

KARAGÖZ:
Vay HACİVAT, yerleşemedin mi, ne bu surat! Biz de sana geliyorduk hanımla, elimizde sakatat!

Bir takım ciğer, bir böbrek, bir dalak. Girer mutfağa KARAGÖZ paytak paytak. HACİVAT hiç acele etmez içeri girmeye. Elleri ceplerinde, nazarı gökyüzünde. Bulutlu hava hiç mi hiç iyi gelmemektedir eklemlerine. Lodosla bakar bu yaştan sonra ne köy ne kasaba fikirlerine. Daha dün Leylâââ Leylâââ sayıklayanın gönlüne girmiştir bir kene. ORhPozitif olmuştur kanını eme eme. KARAGÖZ seslenir mutfaktan ‘bak kanlı bir dalak yaptım, gelip de yesene!’ HACİVAT cevap verir ‘siz bakın işinize!’
KARAGÖZ ABLA bakar bakar, teşhisi koyar bu meseleye. ‘HACİVAT çok dertli, bırak üstüne gitme!’


AYKANKA gölge gibi süzülür kendi evine, her yer pembe. İncir çekirdeği dolar sevgiyle, yansır perdeye. İncir de ne iyi gider cevizle. AYKANKA bırakır alış-veriş torbasını tezgâhın üstüne. Girer salona, oturur kanapeye. Her yer bezenmiştir işlemelerle. Bu kendisinin, bu annesinin, şu teyzesinin; yer kalmaz halaya, yengeye. Hayaller bakar âleme. Hoca yatar ibadete. Günahkâr söver kıyamete.

Kıyamet gibi eşya doldurur herbir metrekareyi. Kutular kaplar yatakların altını üstünü. Ceviz sandık ayakucunda, topuzlu karyola başucunda, AYKANKA geçinir ucuucuna. Yemek, balık-ekmek tava, bol limonlu, tahin helvalı fava. Çiçeklerden manolya. Kimse bastıramaz AYKANKA’yı faka.

Kim ne derse desin, kızın gönlü kayar HACİVAT’a. Kim bakmaz ki böyle kibar, böyle çelebi adama. Her yer maganda doludur maganda. Kapı dibinde açelya. Açıl susam açıl kara parayla. Ülke gitsin talana. Açılsın falana filana. HACİVAT abayı yakmış filancaya. Komşu amca kaçmış taşraya. Kavak ağacının gölgesi düşmez olmuş sokağa.

AYKANKA gölge gibi sızmış birgün çınaraltına. Seyretmiş HACİVAT’ı taşınırken doya doya. Göz koymuş bir torbaya; içinden sarkıyormuş pembe-beyaz bir dantela. Tıpkı bendekiler gibi, demiş fısıltıyla. Almış bu torbayı, vurmuş sırtına. Gölgelere karışmış güneşin altında. O torbadan çıkan birkaç yastık ve bir ceket ‘hırsız’ damgası vurmuş AYKANKA’nın alnına. Oysa gönül hırsızlığı dahil değilmiş adi suçlara. Alt tarafı yastıklarla, balık sırtı cekete bakarmış HACİVAT’a bakar gibi AYKANKA. Aşk ferman dinlemez, kök söktürürmüş kanuna tımbır tımbır.

Kanun sesi çıkar az sonra balkona. Romanlarda düğün vardır; titreşimler geçer, göbekten kalçalara...


Ayten Suvak

Sürecek

AS-Genden Karagöz Enden Hacivat (9)


KENANKA bir an başını kaldırır gökdelenleşmiş çevirilerinden. Biraz kızgındır ama hırgür çıkmaz Başak erkeğinden. AYKANKA sorumludur bozuk çıkan resimlerden. Bayıldığında kaymıştır bütün hayaller karelerden...

Rüzgar eser karayelden. Kahramanlar kılıç kuşanır Don Kişot namlı erden. Yaprak yaprak karikatür uçuşur Don Quichotte adlı mizah dergisinden. Şen kahkahalar yükselir hayal kahvehanesinden.

Kültürler gelir, kültürler geçer tüm dünya kentlerinden. Bu kez piyango topu İstanbul’undur. ‘Bul karayı al parayı’ torbası onundur. İşini bilirse karundur, bilemezse harundur. Anlaşılır mı hemen, şehrimiz kavun mudur? İş bilenin kılıç kuşananındır. Kullanılmayan deyimler ölüme mahkûmdur.

KARAGÖZ:
Bende yürek Selânik, korku kumdur. Sözün özeti bir varmış, bir yokmuş’tur.
GENDENKA:
Vatanî görev herkesindir, medya maymunu kafesindedir. Dünya Ticaret Örgütü herkesin cebindedir.
KARAGÖZ:
Bir sincapla bir tosbağa atın terkisindedir.
KARAGÖZ ABLA:
Saçmalığın bini bir para, canı yanan eşek yörüktür ata.
HACİVAT:
Hayır, atlar tepişir, eşekler ezilir arada.
AYKANKA:
Boş fıçı çok langırdar. Diyecekler boş bunlar, çok langırdadılar.
GENDENKA:
Değme sarhoşa, yıkılana kadar gitsin derler adama.
KARAGÖZ:
Kimine gazoz, kimine şampanya!

KENANKA atar Almanca bir deyim ortaya. Eile mit weile, der kırk yıllık Almancasıyla. Türkçe’ye çevirmeyi unutur, hayaller yapar bu işi, kitaba baka baka. Acele eden ecele gider, der tam puanı kapar AYKANKA. Suretler anlaşır kültürlerarası lâflarla. KENANKA alelacele tekrar döner Almanya’ya. Çünkü seslenmiştir Frau ELENOREKA: Wo bist du KENAN, du bist mein du bist mein! Nein, yok gitmek artıkın zur Türkei, senin yemek memleket Düisburger yau!

Aman KENANKA Türk kalsın, biralar Alman. 2010’da İstanbul aman ki aman. Etkinlikler akıllara ziyan. Görsünler el mi yaman, bey mi yaman! En yaman bizim devran. Lâfla peynir gemisi yürütür her an. Her suret asılır kendi bacağından. Kültür konferanslarının bütün kahveleri, çayları, ‘hatçaklıtları’ GDO’suz Marduk kumundan...


Karagöz’ün sakalı kızıl kırçıllı, bıyığı kaytan, gözleri kırmızıdır. Tavşan geni karışmıştır zahir, kızıl kahve gözler bakar tahir tahir. Hapşırır yeninden içeri, sendeler geri geri. Belli ki onu da esir almıştır domuz gribi. Öksüre öksüre girer sahneden içeri; azıcık beri durun beri. Öpüşmek sarılmak yok bundan kelli, ama KARAGÖZ’ün aklı başında hayali aşındadır. Her zamanki haliyle tam kıvamındadır.

KARAGÖZ:
DOğadan gelir korkuMUZ; DOsta verilir oMUZ. GDO’dan aşı yer karpuz. Rekabet işbu virüsle bakteri arasında, bağışıklık sistemi sonsuz. İlaç sanayii gelişemez onsuz. DOkulara hergün çikita MUZ...

Böyle der, muzu soyar, içinden çıkan istavriti yer. Hem protein hem karbonhidrat birarada iyi gider. KARAGÖZ’ün rengi normale döner. Gözler bir yanar bir söner. Sonunda muradına erer. İyileşir, kahveye gider. Tam oturacakken HACİVAT yoldan geçer. Halinde tavrında bir sünbül teber. Boyu posu Sarayburnu’na fener. Hâlâ yakışıklıdır ellisine merdiven dayamış nefer. Yalnız bir garipliği vardır HACİVAT’ın; KARAGÖZ hemen sezer, gizlene gizlene izler.

HACİVAT duldur epey zamandır. Kendi kendine yeten becerikli bir adamdır. Nüktedandır. Gönlü hep taze bir fidandır. İçinde bülbüller öter, ev sahibi duvak düşkünü dul hanımın gönlünde tüter. HACİVAT VATVAT’ı çağırır durur, oysa berikinin aklı kadının on iki yaşındaki kızına takılır. LEYLÂKA, ismi budur. LEYLÂKA HARE. Ana-kızın ailesi pare pare. Ana DÜRDANE HARE mektup yazar, aşkını ilan eder HACİVAT Çelebiye. Adam kibar, okumuş, kişiliği yekpare.

Neredeyse yarım yüzyıllık adam, on ikilik çocuğa tutulur, yaşı başı durulur. Kızın ayağına, sarı saçına, fidan boyuna kul olur. LEYLÂKA’ya baba, DÜRDANEKA’ya koca yazılır. Orta ikiden bütünlemeli LEYLÂKA Fransızca’yı HACİVAT’tan alır. Resimli romanlar yerlere yayılır. VATVAT çelebi için bu skandal sayılır. LEYLÂKA zoraki okumaktan bir bayılır bir ayılır...

KARAGÖZ HACİVAT’ın hayatına bir uzaktan bir yakından katılır. Dul DÜRDANEKA’yla o da bir zamanlar küçük bir macera yaşamıştır. LEYLÂKA’nın duru güzelliğinin o da farkındadır. HACİVAT her şeyden habersiz aşk yarışındadır. LEYLÂKA yazmakta olduğu romanın baş kahramanıdır. Bütün gizli emeller yaprak yaprak ortadadır. DÜRDANEKA bu durumu öğrenince hayatı kararır; asabice atar kendini sokağa, bir arabanın altında kalır. O aralık LEYLÂKA yaz kampındadır. Bilmez annesinin öldüğünü, eğlendirir orada oğlanlarla gönlünü.

Babalığı HACİVAT HACİVAT dikilir karşısına birgün. Bundan böyle H.H.’nin emektar kamyonetinde geçer hayat günbegün. HACİVAT esirdir, LEYLÂKA begüm. Nesi var nesi yok harcar bizim çelebi, peri kızının uğruna. Üç yıl geçer, ne maceralar ne maceralar eklenir masala. Peri kızı girer on beş yaşına. Zülüfleri düşer hilâl kaşına. KARAGÖZ izler bu ‘uygunsuz’ çifti uygun adımla. LEYLÂKA koca babasından gizli gizli buluşmaktadır onunla. Acaba KARAGÖZ’le HACİVAT’ın gölge oyunu mudur bu aslında? LEYLÂKA’nın gönlü bir KARAGÖZ’de bir HACİVAT’ta. Kızıl gül endamı hare hare dalgalanır durur yakamozlarda.
K ile H’nin gelmesi yakındır alfabede gırtlak gırtlağa...

Ayten Suvak

Sürecek

AS-Genden Karagöz Enden Hacivat (8)


Haydi overlokçu geldi overlokçuu! Doku halını yeniden dokuuu! Bütün ilmekler kotarılır, kırılmış kalpler onarılır. Haydi overlokçunuz geldiii!

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti. Tamir ettirelim şehrimizi. Hey overlokçu, gel bitir şu mega kentin işini! Nasıl tamir edersen et güve yeniklerini. Yeniden işle motiflerini. Canlandır renklerini. Uyandır sahiplerini. Ustalar getirsinler döşetmek için kültür mozayiğini...

Ah KENANKA da terkediverdi gitti yöreyi. Sanki noktasız virgülsüz yapamazdı çeviriyi. AYKANKA çevirtiverecekti ona bir kültür makalesini.
“Para isteme, buz gibi soğurum, arkadaş demem sana” diyecekti yüzüne karşı dobra dobra ama KENANKA’nın aklı fikri olmuş opera. AYKANKA geçsin telepatik ayara. Um, Umm, Ummm, -miş gibi gelsin KENANKAlı simulakrummmm. Yürü ya kulummmmm, bütün hayallerin peyniri tulummmmmm...

KARAGÖZ:
Ben tulumu çektim. Başlarım işe. Biz de çıkarız 2010’da seri gösteriye.
HACİVAT:
İstanbul’u sokak sokak dolaşıp tanıtalım kendimizi müşterilere...
GENDENKA:
Bölelim şehri kesirlere, temizletelim esirlere. Yedirelim macunu mesirlere...
ENDENKA:
Sandık bulalım çeyizlere, kavanoz ayarlayalım cevizlere. Her yeri kokutalım manolya çiçeklerine...
AYKANKA:
Kim galeri bulabilir KENANKA’nın resimlerine? Döndürelim onu vatan türkülerine. Almanya’dan değil, Türkiye’den atsın mesajı kardeşlerine...
KARAGÖZ ABLA:
Dönmezse izale-i kardeşlik davası açalım bütün çevirilerine...
KARAGÖZ:
İzale-i şuyu ile el koyarız malına mülküne. Şimdi herkes davalı birbirine. Yazdırırız bir dilekçe kâtibime...
HACİVAT:
Hah, Kâtibim Sokak’ı koyalım kültür bildirilerine...
KARAGÖZ:
Say bakalım İstanbul’u sokak isimleriyle!
HACİVAT:
Tebdil Eskisi, Nacak, Bolahenk, Değirmenarkası, Mor Salkımlı, Çatalçeşme, Kopça Sokağı, Taktaki Yokuşu...
KARAGÖZ:
Aman ayaklarım uyuştu yürümekten. Rabia sebil getirse İstanbul’un Gizli Bahçeleri’nden...
GENDENKA:
Ben birgün geçtim Şakacı Sokak’tan. Benim arkadaş müşteri aldı Kozyatağı’ndan. Döndük dolaştık, çıktık Devriye Sokağı’ndan...
ENDENKA:
Ben de yanarım Burçak Sokak’ta gelin olamamaktan...
KARAGÖZ:
Ben de yoruldum Kuruçeşme’de şerbet dağıtmaktan...

Her biri ayrı sokağa dağılır suretlerin. Bazıları çıkmazına rastlar gerçek olamayacak hayallerin. İçinden geçerler betonlaşmış bahçelerin. İzini bulamazlar çocukken hızsızlık yaptıkları çakal eriklerinin. Bostanlar kurumuştur, yerinde yeller esmektedir eski yeldeğirmenlerinin...

Kimbilir kimler geçti bir zamanlar eski Tekkeiçi, şimdiki Kâtibim Sokak’tan? Şıralar içilirdi çardaktan. Koruklar çıkardı bamyadan.
O zamanki sebzelerin geçilmezdi tadından. Kuyruk yağı süzülürdü hamurdan. Miskinler çıkaramazdı ekmeği çamurdan. Tekkeler dolar, boşalamazdı tembel güruhundan. Kimin ocağı sönmemişti ki o kapkara afyon hapından...

KARAGÖZ:
Bir ısırık alsaydım o Afyon lokumundan. Hanııım, yarım kilo Silivri yoğurdu tarttırıver şu seyyarın tablasından!

Omuzunda havlusu, Tekkeiçi’nin dondurmacısı döndü köşeden. Haydiii, dondurmam gaymaak, ince perdeden! Hangi harçlık kurtulurdu ki Arap bakkalın incirli şekerlemesinden! Hangi yalınayak başıkabak çocuk eşelemezdi beş on kuruşluk tedavülden kalkmış parayı, sokak ağzındaki boş araziden. Güneş ne güzel batardı Solak Sinan mahallesinden. Ahşap evler ne gizemli boyanırdı akşamın renklerinden. KARAGÖZ’ün teyzesi bastonuna dayana dayana nasıl tırmanırdı yokuşu Bağlıbahçe’den. Ne setre pantollular, ne erguvandan feraceliler geçerdi Arnavut kaldırımlarından. Ne kaldı ki geriye Kâtibim’in notlarından?

KARAGÖZ ABLA:
Bey bey, Tekkeiçi Sokak’ı kaldırıyorlar tabelâlardan! Kâtibim Aziz Bey Sokak okunuyor bizim buralardan...
HACİVAT:
Evi vardı o zatın az ileride, mezarı karşıdaki yeşil türbede...
GENDENKA:
Üsküdar’daydı setresi uzun önemli kişiler görevde. Eski Selâmsız şimdiki Selâmıali’de...
ENDENKA:
Komşunun Ali kızak kaydıydı Bağlıbahçe’de; bulduydu kendini sokak ortasındaki kuyunun dibinde...
KARAGÖZ ABLA:
Kına gecesine gittiydim, Tamburî Cemil Bey’in köşkünde. Baka kaldıydım nar kızmızısı geline. Kiralık ev aradıydım tulumbacı erine. Sünnet düğününe davetliydim tavus kuşlu bahçede...

Bakın işte başladı hecallere şimdiki Selâmsızlı sazende çingene. Üsküdar’a gider iken alacak bir darbuka yağmuru gece gece...

Sokaklar uğurludur. Taktaki Yokuşu Tübitak’tan bursludur. Sıkıntısı olan kendini sokağa atar kurtulur. Parklara işsizler konuşlanır. Sokakaralarına haftanın her günü pazar kurulur. Yağmurda kadırımlar yuvarlanır. Saçaklardan kuş gübresi ufalanır. Ağaçlara aşk okları kazınır. Büyükanneler, büyükbabalar gezdirir torunları. Bilinçsizler kullanır uyuşturucuları. Halk ekranda seyreder hırsız-polis aşıkları. Çılgın genç uçurur sevgilisinin kafasını. Her tip insan doldurur Beyoğlu’nu. Asmalımescit çarşafa asar sarhoşlarını. Kasap kalantora keser uykuluğu. Apartman görevlisi beğenmez kapıcılığı. Öğrenci dövmez hocasını. Kadın kısmı da aldatır kocasını...

KARAGÖZ:
Kim biçti bizim bahçenin yoncasını? Dört yapraklı bulduydum, süsleyecektim Garanti Bankası’nı...
KARAGÖZ ABLA:
Sanki faiz verecekler sana fazladan. Küçükler kessin umutları artık yatırımlardan!
HACİVAT:
Dardı geçemedim kaldırımdan. Otobüs geçti bir kadının kaburgasından.
GENDENKA:
Çift katlı otolarda sürsün seyahatlerimiz. Bugüne bugün kültür başkentiyiz.
AYKANKA:
Biz gölgeler semtiyiz. Organize işlerin assolistiyiz. KENANKA’yla yıllardır, ayrılsak da beraberiz. Hiç kavga etmeyiz. Birlikte topaç ve seri işler çeviririz.
ENDENKA:
Çember çevirin, felek geçsin içinden. Benim feleğin ayağı takıldı geçerken. Çember kırıldı, Ekrem adlı peygambersizden...
KARAGÖZ ABLA:
Düğünler olmaz oldu kambersizlikten...
GENDENKA:
Yemek listeleri gelsin ‘Yemekteyiz’ yarışması kişilerinden. Tartışmalar
en dişlisinden...
KARAGÖZ:
Diş buğdayı kalktı mı aşurelikten? Nesiller üreyecek mi bakalım GDO’lu gelin çiçeklerinden...
HACİVAT:
Birşeyler umalım mı miyadı dolan eski nesilden?

Ayten Suvak

Sürecek

AS-Genden Karagöz Enden Hacivat (7)


Tülbentle kurur kırgınlık. Kestaneyle kebap olur kızgınlık. Muzlu sütle sindirilir dargınlık. Kapuskayla pişirilir alınganlık. Pişmaniyeyle ağızda
erir pişmanlık.

AYKANKA bir kutu cezeriyeyle döner. Elinde oyuncak yanar-döner fener. Sanki der ki hayat bir yanar bir söner...

AYKANKA:
Cevizli yiyelim, omega üçlü lâf çevirelim. Benim mektubu kesmeden bir dinleyelim.

ENDENKA heyecanlanır, içinde güvercinler kanatlanır. Mektup önce dörde, sonra ikiye katlanır. Daha sonra bir paragraf atlanır..

AYKANKA:
Daha renkli düşüneyim, daha yazılmamışı yazayım istiyorum. Belki içimde istek uyanır, aşka gelir, güzel bir bebek doğurur gibi güzel bir eser çıkarırım ortaya ümidiyle doğal vitamin desteği alıyorum. Daha iyi besleniyorum, daha çok açık havaya çıkıyorum, güneşleniyorum. Yazamama hastalığının mikropları bir türlü ölmek bilmiyor. Yazma isteği uyandıracak haplarımı sekiz saatte bir yemeklerden önce Karakulak suyuyla almama rağmen...


Yaşam Buruşuk Bir Mektup



AYKANKA’nın okuması geriler. Çilli yanaklı Havva’dan bir bardak su ister. İçer, bir daha içer. Kurban kavurma midede bir kez daha pişer ama pişmiş aşa su katılmıştır, AYKANKA kendinden geçer...

KARAGÖZ:
Çağıralım hanım üfürükçü Memiş’i. Döner sermayeden öderiz astronomik ücreti. Tez gelsin, savsın üstümüzden şu felâketi...

Üfürükçü Memiş önce nazlanır, aldığı avansla iştahlanır. Abdest alır paklanır. Beyaz gömleği doğa dostu deterjanla aklanır. Evden çıkarken tekir kedisi yatağın altına saklanır. Perdede görünmesiyle cümleten rahatlanır...

ÜFÜRÜKÇÜ MEMİŞ:
Nazar ermiş sanki bu hanıma. Kara bir gözden haset çarpmış kafasına...

Euzü bi kelimatil lahit hammati bin şerri külli aynin şeytanin ve min şerri külli aynin lâmmetin, okunup üflenir AYKANKA’nın suratına suratına.
Cazırrr cazırr erimiş kurşun çarpar suya. Göz göz açılır maden, AYKANKA geçer kurtuluşa...

Suretler AYKANKA’nın etrafında diz kırıp otururlar, sonra lâfların belini kırarlar. Henüz kimse gülmekten kırılmaz. Mektup okumadaki zorunlu aralara kızılmaz. Havva ile Rabia sakarlıktan işten atılmaz. Ağlamayan bebek kayık salıncağa konmaz. Her yemek fasulye gibi nimetten sayılmaz. Aşırıya kaçan bir daha ayılmaz. Hep bir ağızdan:

Ayıldı ayıldı! AYKANKA’nın bulutları dağıldı. Topraksız tarım yapıldı. Ürün GDO’yla doldu. Hayallerimiz soldu. AYKANKA’nın takma adı SOLMAZ oldu. Mektuba güvercin kondu. Uğurdur. İkramiyeler hayallerimize yağdı yağdı, duruldu...

ENDENKA:
Bu bölümler mektup üzerine kuruldu. Verin okuyayım, balık mı tutuldu, tavuk mu yolundu!

“Kanım sulansın da beynim daha iyi çalışsın diye daha çok su içiyorum. Su pazarındaki bütün markaları deniyorum. PH 7, 8, 9, 10 - Git komşunun damına kon, diyorum. Bir ara talihsiz bir kadının başına geldiği gibi şişeden su yerine asit içerim korkusuyla, önce sol elimin serçe parmağının ucunu ıslatıyorum suyla. Denetimi atlarsa ne alâ. Atlamazsa otuz beşe bakla. O zaman en azından bana bir şikayet dilekçesi yazma fırsatı çıkar, yazamama hastalığımın tedavisinde olumlu adımlar atar, sanat dünyasının kara gözünü satar, nekahat devrini fetrete katar, Lethe’nin ırmak suyuyla unutmayı yazılara bağlar, fırsat bu fırsat, yaşadıklarını suya atar, kendine gelirsin diyorum içimdeki yel değirmenine. Uğraşıyor uğraşıyorum pet şişeleriyle...”

GENDENKA:
Uğraşalım tabii. Şair Eliot’un Çorak Ülke’si olmayalım. Kuyulardan arsenik çıkarmayalım.

HACİVAT:
Arsen Lüpen’lik iş çıkaralım. Hırsızları kovalayalım!
KARAGÖZ:
Dinlemeyeni sopalayalım...
AYKANKA:
Siz de beni dinlemiyorsunuz, ben de sizi sopalayayım!
KARAGÖZ ABLA:
Sen sakin ol, sinirlenme; başımıza yeni bir masraf açmayalım, perdeleri açalım...
ENDENKA:
Verin şu mektubu oradan buradan okuyayım da bitsin bari. Aşkı bulacağım diye diye ben de sabır kalmadı gari...

“Sonunda fazladan içtiğim sular işe yarıyor. Suname diye başlık atıp, içimde aylar, yıllardır biriken zehirleri detoksin ırmağına atıp, taptaze bir pınardan köpüklerle doğuyorum ay tanrıçası olarak. Marmara Bölgesi’nin
tepelik bir yöresinden fışkırıyor bu pınar. Bursa’nın şeftali, Yalova’nın yerle yeksan elma bahçelerinden geçip, Balıkesir’e doğru genişliyorum. Bir süre Gönen kaplıcalarında sıpalarımı yıkayıp, Gönen çayını besliyorum esans kokulu ‘örl-greyle’...”

AYKANKA mektubu ENDENKA’dan alıp, birkaç sayfayı cebine atar. Bu kısımlar sizi sıkar, okurun da canı çıkar. Sen iyisi mi al şuradan oku, der, yerine döner. ENDENKA aşkta umduğunu bulamayanların depresif haliyle alır eline tekrar mektubu. KARAGÖZ ABLA böğrünü dürter, haydi okuyu okuyuver de şunu, bitsin...

AYKANKA hızını alamamış, hâlâ içini dökmektedir gavur orucu gibi uzayan mektubuyla...

“Yazdıkça açıldım, kendimi daha iyi hissetmeye başladım. Ay gökyüzünde yükselmişti ben yazarken. Kalkıp biraz salata yedim. Nurtopu gibi lahana aşılı kıvırcık salata göbeği. O dolce Napoliii, şarkı söyledim. Evden çıkıp deniz kenarında yürüdüm. İki erkek kolkola kırıta kırıta yanımdan geçtiler. Göbeğini çıkara çıkara yürüyen kırmızı gömleklisi, yakamoz gibi dalgalanan parlak yeşil gömlekliye: “Ay çok yürüdük akşam akşam, eridik mi kıız?” dedi dalgalanan bir sesle...”

ENDENKA:
Ay aşk gibi aşkı bulmak ne mümkün bir nefeste. Mektuplardan hayır yok aşk siparişinde. Benim kalp tamir ister her bölümünde...

Ne rastlantıdır ki, sokaktan da tamirci geçmektedir o ara. Mektup bir kenara firlatılır, domuz gripli bir mendil örneği.

Ayten Suvak

Sürecek

AS-Genden Karagöz Enden Hacivat (6)


ENDENKA:
Bir dinletmediniz be şu öyküyü keyifli keyifli! Aşka susamışız şurda, sular da zehirli pet şişeli!

AYKANKA da kaydı billahî, dünya oldu tahtaravalli. Siz dinlemezseniz dinlemeyin, o da KENANKA’ya anlatır halini bundan kelli. Hah işte, iyi insan lâfının üstüne gelirmiş. KENANKA kapıda, elinde bir demet çiçek; siz deyin yasemen, hayaller desinler hanımeli...


Bütün eller havaya, Kenanlar ayrı sofraya. Et olmasın aman, gider bütün zahmetler Marduk’un kahve krallığına. İki gözle bakan hiçbir canlı giremez KENANKA’nın karnına. Kimse vurmasın tekmeyi denizatının bile sırtına...

AYKANKA:
Guten tag, KENANKA, elveda mı dedin yoksa Almanya’ya. Hasret mi kaldın oralarda Amasya elmasına?
KARAGÖZ:
Elmas Hanıma ne olmuş? O da mı olmuş rahmetli, bizim BURAM BURAM HASRET gibi?
AYKANKA:
Yok yok, adını değiştirmiş, Elmas olmuş Elenore!
KENANKA:
İyi dalga geçtiniz dostlar benimle. Çağırdınız geldim telepatiyle. Vejeteryen beslenmeye hep bakarım sempatiyle...
KARAGÖZ ABLA:
Senin koca kedi tırmalamıştı beni koca patisiyle. Pek severdin
yaşamayı sen, kediyle köpekle. Hâlâ öyle misin?
AYKANKA:
Öyle ya da böyle, KENANKA beni dinlemeye geldi bütün benliğiyle.
Siz kıl oluyordunuz ya benim hayal ürünlerime...
KARAGÖZ:
Bırak da önce tartışalım bari KENANKA’yı gül gibi hayatından kesitlerle.
Sen bir başlarsan GDOcan sarhoşu olur bütün hayaller küfede...
AYKANKA:
Benim ayol hep burada olan sizlerle. Beni bir dinleseydiniz hakkıyle!
GENDENKA:
Kankalar kapışmasın, dostluklar aşınmasın; bizde kulaktan çok ne var, telekulak mağdurları yatışsın...
KENANKA:
Çağırdın geldim AYKANKA. Çeviriler beni bekler, boş lâfa klavye bastırma. Neler var torbanda, şöyle bir salla!
AYKANKA:
Valla bunlar kurbanlığa yapmadılar bana yaptıklarını. Biraz abartıyorum ama, onlar da göz ardı ettiler sanatçı damarımı...
HACİVAT:
Herkese lâzım bir şamar oğlanı. Bizim kasaba kestirmeli kıvırcık kurbanlığı. Sandıktan çıkarmalı bayramlık urbaları, parlatmalı rugan ayakkabıları!

AYKANKA:
Benim kurban yazsın size alaturkadan muvaşşahı, alafrangadan akrostişin şahını:

Kaçamam bağlıyım
Ugh acır valla canım
Razıyım çifte koşsunlar
Buzağımdan ayırmasınlar
Azamam imanlıyım
Namerdim seversem deli danayı
La ilahe illallah dedirtmem
Iskalatırım bıçağı
Katilsiniz siz be Allah’ın dayaklıkları...

Bunları söyleyip, kaçar gider AYKANKA ardında bir mektupla. Bütün hayaller oturup kaşık sallar kurban kavurmaya. KENANKA yutkunmaz, limon sıkar ot aşına.

Hayaller oturuşur yuvarlak masada. Kral Arthur ve şovalyeleri ayakta kalır, çeker giderler ava. Herkese karanfilli şerbet dağıtır hizmetçi kız Havva. İrmik helvası kavurur Rabia. Çam fıstıkları bayatlamıştır, atılır serçelere. Kuş üzümleriyle idare edilir, komşunun duluna verilir fitre. Bekâr kızlar dama çıkarlar, ‘âdetiniz kurusun mavvv’ diye bağırmaya.
HACİVAT başlar AYKANKA’nın mektubunu okumaya...

“Son üç aydır...”

İlk üç satıra bile gelmeden şangırr! Havva kırar bardakları. Rabia kurtarır tabakları, altları Çin porseleni damgalı. Derken tiz bir bağırtı. Kanıyordur Havva’nın parmakları. Ay, kan görmeye dayanamaz KARAGÖZ’ün hanımı. Şakk düşer bayılır, bu nasıl iştir, saniyede ayılır. HACİVAT sürdürür okumayı...

“Son üç aydır kendimi pek iyi hissetmiyorum. Yazmak isteyip de yazamama hastalığına tutuldum...”

KARAGÖZ ABLA:
Ayamama hastalığı da neymiş, anlar mı acep bizim üfürükçü Memiş? Şu AYKANKA da ne dantelmiş, annesi telle gergef işlermiş...
KARAGÖZ:
Ne yemiş, ne yemişse HACİVAT’ın dili şişmiş, hemen üç kulhuvalla bir elham okumuş Memiş...

HACİVAT:
Dilim değil, yüreğim şişti. Bizim kankalar yazarlıkta pişti. AYKANKA’yla KENANKA olsunlar aynı hayalde pişti. Birlikte Kankaname yazmak tam onlara göre bir işti...
KENANKA:
Namenameyle olalım biz âllâme, ben gidip getireyim size bir cilt Seyahatname...
KARAGÖZ:
Yok bizim buralarda yetimhane. Biz suretler yazacağız upuzun bir Öksüzname...
GENDENKA:
Kim sokarsa elini taşın altına, o ödesin faturayı matbaaya...
ENDENKA:
Ay nereye kayboldu şu AYKANKA! Ne güzel aşk iksiri verecekti sevabına. Ah içim yandı, bir doğal maden suyu getiriversin Rabia!
RABİA:
Sodalısı var gaz basmalı; yarısı içilirse hemen ağzı kapatmalı...
KARAGÖZ ABLA:
İçmemeli yapay gazlı olanı, kemiklere oyuk atanı. Suyunu çıkar iç elmayı, havucu, narı...
ENDENKA:
Nar oldu içim, şimdi patlayacağım, bin bir taneyle o biçim! AYKANKA’yı okuyalım, sönsün biraz hararetim!
KARAGÖZ:
Ne, hakaret mi etmişim AYKANKA’ya. İki gözüm sürmelensin, böyle bir şeye sıvadıysam paça! Ne alıngan oldu bu suretler, sanki insanlardan gen yürüttüler!
HACİVAT:
Bizim gen haritasını da çürüttüler. Baksana burulduk, borçzedeler gibi angut olduk. Kasvetli selvi olduk, sallandık durduk...
KARAGÖZ:
Durduk yerde tatsızlık çıkarma da oku şu mektubu, ya da ölçeyim gel senin boyunu...
HACİVAT:
Tamam tamam, celâllenme, rezil olmayalım elâleme! KENANKA bilmez, belki alınır bu hallere...
KARAGÖZ:
Kaçın kurrası o, bilmez mi hiç! Sen bilmezsen bilir bizim çilli piliç...
ENDENKA:
Ay yeter gene dökülecek saçlarım. Hamlet’in sevgilisi Ophelia olup gölde boğulacağım...
KARAGÖZ:
Ben o Şekispir’e yazacağım, AYKANKA’yı alsın yanına çırak diye...

Çırrak diye kapanır kapı. KENANKA gider. Çevirileri yetişmezse bilir yutacak hapı. Keşke biraz daha kalsaydı da şunlara gösterseydi sapla samanı...

KARAGÖZ:
Kim dedi, sakla samanı, gelir zamanı? Sakladık işte altını, na burda...

Yüreğini işaret eder. AYKANKA dayanamaz, gözyaşlarıyla döner. Gözlerinde altın parıltıları, dişlerinde inciler...

AS-Genden Karagöz Enden Hacivat (5)


Yaratık GDO’lu Atık

Un değirmeninde ağaran saçlar kahve cennetinde renklenmiştir.
Etrafta GDO’lu türden çeşit çeşit yaratık yeşermiştir. Bitkiler, hayvanlar
yeniden isimlendirilmiştir. Modaya uyarak isimlerin sonuna ‘can’ takanlar, şimdi önce GDO’lara sonra canlara takılmışlardır. AliGDOcan, SelGDOcan gibi. Kedi olmuştur medi, köpek olmuştur töpet, çam olmuştur mam, muz da zumlamıştır bütün isimleri...

HACİVAT:
A KARAGÖZÜM, sende ayaklar zebra, boyun zürafa, gövde gergedan...
KARAGÖZ:
Ben GDO soyundan bir hanedan. Anamın adı Handan, babamın Aydan, benim tohumsa Marduk’tan...
KARAGÖZ ABLA:
Ben de ameliyat oldum kataraktan. Dünya almış çehresini bizim perdedeki antraktan...
AYKANKA:
Ben giyeceğim artık kaftan. Kurbağa bacakları sıçramış bana, acaba hangi cenaptan?
GENDENKA:
Suya baktım civaymış, kokladığım mavaymış. Marduk’tan gelecek kıyamet martavalmış...
ENDENKA:
Kopardım bir dal, baktım kavalmış, ucunda çoban varmış, meyva gibi sallanırmış!
KARAGÖZ ABLA:
Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar her yeri sarmış. Gölgelerin gücü adına güç artık onlardaymış!
HACİVAT:
Çizgi filmlerde yaşasın insanlık. Biz eski suretlerimize dönelim bu defalık...


Perdeleri uçuşur GDO’lu dünyanın. Fırtına çıkar, katar bulutları önüne. Atar GDO’lu gölgeleri kara deliklere. Hayaller arınır böylece zehirden ama kahve temizlenemez sel olup akan nehirlerden. Bütün şehir kahve kokar, çöplükler bile. Çaydan geçmiş bu millet, sıvalı paçalar niye?

AYKANKA:
Ay çaysadım ayol, yok mu bir demli çay bardakta, ama istemem kesinlikle kupada!
KARAGÖZ:
Bizim suretler altın kupada, komşular gümüş, romanlar bakırda.

Haydi kalaycii, kalayci geldi hanım, seslenir bir roman bizimkilere
karşıdaki bayırda. Önce bir göbecik atsın da hele, kalaylanır bakırlar
kumunu sere sere...

KARAGÖZ ABLA:
Bizim teflonlara zil takıp şunları oynatalım!
ENDENKA:
Çelik kazanda su kaynatalım...
KARAGÖZ:
Kimin suyu ısındı, kim ölmüş hanım?
KARAGÖZ ABLA:
Bir garip ölmüş diyeler, kefeni olsun bizim perdeden...

Ne yazık ki BURAM BURAM HASRET HANIMdır ölen. Hasret bitti.
Bütün beklentiler gelecekten...


Sanki biz hasret bitti demedik. Açmışız harbîden bir gedik. Her yer anılarla olmuş delik deşik. Bütün suretlerin halleri psişik. Birbirlerinden anı çalarlar itişip itişip. Yağmur damlar ahşap çatıya şip şip. Şuradan bir ip getirin ip. Gerin onu, ilk atlayan ölçsün anıların boyunu...

KARAGÖZ ABLA:
Şu karşıki bahçede ne düğünler olurdu. Tamburî Cemil Bey’e ne kızlar vurulurdu. Alırdı çalgıyı eline, konurdu bahçenin ekmek ayvaları siniye. Dünyalar durulurdu. Aşk gelir baş köşeye kurulurdu. Bilemezdi o zamanlar, ahşap evini yıkacaklar, yerine çirkin bir apartman konduracaklar. Romanlar pencerelerden ‘Bir hecalim vaar!’ları halı gibi sarkıtacaklar. Çocuktuk biz o zamanlar, şimdi tambur yerine öter Bağlıbahçe’de borazanlar. Kurulur ille de roman olasıca sofralar, her tarafta göbek havasıyla kafa bulanlar...

KARAGÖZ:
Bizim tel dolabı kurarlar kurarlar, yıkılırdı. Kuyuya kova salarlar, karpuz
buz gibi soğurdu. Şişko Minnoş Mamicimore kömürlükte beşiz doğururdu; Kara Berra her mamaya yumulurdu...
GENDENKA:
Sandık odasında tarhana kurutulurdu. Hamur çatıda yoğurulurdu. Ev makarnası sedirde unutulurdu...
ENDENKA:
Kargalar bostandan kovulurdu. Dolap beygiri ayakta uyurdu. O bostancının karısı ne kurumluydu ne kurumluydu...
KARAGÖZ:
Kim şimdi pizza buyurdu! Fikis mönüyle çatlayıncaya kadar ye, ne oldu bizim canım gözlemeye? GDO’lu şeker şurubu balı sür üstüne, kıvır kıvır, gönder mideye...
HACİVAT:
Hepimiz alafranga olduk resmen. Alaturkaya yüz veren yok ne ismen ne cismen...
GENDENKA:
Biz artık batılıyız kısmen. Bütün kültürümüzle olduk yavan, yapay yem!
KARAGÖZ:
İşgal altındayız, kaçalım perdeden hemen!

Durun nereye kaçıyorsunuz; dünya ufacık, önce yiyin bol sarımsaklı bir cacık, sonra siz kaçırtırsınız istilacıları azıcık azıcık. AYKANKA birşeyler anlatmaya başlar kaçık kaçık...

AYKANKA:
O akşamüstü istesem Tuna’yla balık avlamaya gider, günbatımını ıssız
adada seyrederdim. Korkmasam ay doğuncaya kadar orada kalır, çalı çırpıyla ateş yakar, balık kızartır, daha doğrusu bu işleri Tuna’ya yaptırır, kendim çakıltaşı toplar, denizde taş sektirmece oynar, şarkı söylerdim...
KARAGÖZ:
Kime kazak örerdin, anlayamadım, ağzında yuvarlama şu lâfları, şarkını rap sandım...
KARAGÖZ ABLA:
Hele sen bir sus da dinleyelim. Naçizane fikrimizi sonra belirtelim...
AYKANKA:
Tanınmış bir şarkıcı ve oyuncunun ağabeyi olan Tuna benden daha çok şarkı bildiği için, benim karmakarışık şarkılarımı yerli yerine oturtur, sonra da beni karşısına oturtur, küçük bir konser bile verirdi ama ben hiç gitmedim ki ada gezisine onun teknesiyle...
GENDENKA:
Senin huyundur, sen hep eğlenirsin hayallerle. Kızım sen şizofren misin,
bu hayal bolluğu nereden böyle?

ENDENKA:
Ay şat ap ya, kapatın çenenizi dedirtmeyin bana! Bir aşk öyküsü kokusu alıyorum, bana uyar...
AYKANKA:
Remzi’nin kıyıdaki salaş kayıkhanesinde balık da yemedim. Deniz kestanesi olsa tadardım, dedim ona ve her zamanki yerime doğru yürüdüm. Neredeyse denizin içine inşa edilmiş evin kuma inen basamaklarına oturdum. Ev boştu, merdivenlerini işgal etsem kime
zararı olurdu! Dilediğimce yayıldım orta basamağa; çok geçmeden,
Remzi’nin oradan balık kokuları gelmeye başladı. Yavru kediler ayaklanıp, birbirleriyle didişmeye koyuldular...
HACİVAT:
Bütün suretler buracıkta oyuldular. Ay valla bana da daral geldi.
Ormandan maral geldi. Hey maral, çaldır avcına kıvrık bir kaval,
batırsın ayı, uyutsun AYKANKA’yı...
KARAGÖZ ABLA:
İsteyen gider yatar, belli ki öyküler size batar. Sizi gazete havadisleri paklar...

AYKANKA hiç aldırmaz araya girmelere. Onun hayali biraz eskilerle delirmede. Sürdürür anlatıyı deline deşile...

AYKANKA:
Yandaki evin sahibi Almanya’dan işçi emeklisi Hüsnü, Lokuum, Tatlıım diye seslendi kedi yavrularına. Lokumu kucaklayıp, yanıma geldi. Merak ettim, durmadan ne yazıyorsunuz AY SU Hanım, tümcesiyle hergünkü sorusunu yineledi. Gülümseyerek yazı, dedim, işime döndüm. Sayfanın üzerine bir gölge düştü. Hüsnü’nün merakı gemi azıya almış, dört nala
üstüme üstüme geliyordu. Ay ne sırnaşık şey! Almanlar’a da böyle mi davranıyordu bu, sorayım şuna, diyemeden Tuna’nın ayaklarını farkettim. Başparmakları tokmak gibi iri bir çift ayak, yarı yarıya kuma gömülmüş. Sonra o tokmaklardan biri kalkıp, benim ayağıma dokundu...
KARAGÖZ:
Bu AYKANKA bugün benim sinirime dokundu. Aman susturun şunu, baydı vallahi! Nerede kaldı o konuşmalar kafiyeli kafiyeli!

Sürecek

Ayten Suvak

01 Nisan 2012

AS-Budalayım Budalasın Budala...


Sudan çıkmış balık kadar
Avını kaptırmış bir kedi
Saflıktan kırılan bir mehdi
Ben yiyemedim sen ye e mi
Diyecek kadar saf
Bütün duygular hoşaf
Geçmişin geleceğin üstüne
Çiçek desenli kara çarşaf
Bugünse allı aklı karanfilli
Çeşit çeşit hercai motifli
Her duruma bir sıfat ekli
Budala
Yakışır bu aşık ruhlara
Aşk yoksa bile aşık oluverin
İnsan ya da nisanın birine
Bütün hoşaf saflığınızla
Aşkı çekin çekin sineye
Nisan Biiiiiirrrrr yapın
O budala sevgiliye
Mutlu olsun
Sudaki balık kadar...

Ayten Suvak